Hesabına göre bir sonuç elde edenlerin akıllı ve zeki olduğu sanılır. Halbuki, süreçler iradi olsa da sonuçlar ilahîdir. Beşeri hesaplar ilahi takdirle örtüşürse, kişi bunu kendinden bilir. Eğer, hesapla sonuç örtüşmezse yanlış yapıldığı düşünülür.
İlâhi takdir, beşeri planların üzerindedir. Kullar tedbir alır, İlah takdir eder. İlâhı Allah olmayanlar da bile süreç ve sonuç böyledir. Bu durum, Allahın sünnetidir(kanunudur). Tedbirler takdirleri değiştiremez ama tedbirsizlik de takdir olarak kabul edilemez. İnsan, üzerine düşeni yapar, tevekkül eder ve sonuçlara razı olur. Gereken yapılmadan sonuca razı olmakla, gerekeni yaptıktan sonra ortaya çıkan sonuca asi olmak aynı şeydir.
İnsanlar, imtihan amacıyla hikmeti bilinmeyen bir takım sorunlarla karşılaşabilir. Böyle durumlarda, hem problemle karşılaşan, hem de problemlere şahit olan imtihan edilmiş olur. Sorunun giderilmesi herkesin sorumluluğundadır.
Sorunlar, bireysel ve toplumsal sorumluluk bilinci ile ortadan kaldırılır veya en aza indirilir. Sorunu olana yardım etmek yerine, onunla dalga geçmek ne akılla, ne imanla, ne insanlıkla izah edilemez. Dinin kurallarını bilmek değil, sorumluluklarını yerine getirmek "dindarlık", "adamlık" ve "insanlık"tır. Bu kurallar yerine getirilirse, sorunlar tat verir, herkes de sorumluluğunu bilir.
Kıskançlık ve kibirlilik kötü davranışlardandır. Bu davranışlar sahibini yok eder, ruhunu karartır, çevresini darıltır. Egoist bir yaşamı ve duruşu ortaya çıkartır. Bu insanlar toplumda iğreti durur. Söyledikleri, yedikleri, giydikleri ve yaptıkları ironik karşılanır.
Söz konusu davranışlar, dostlukları çürütür düşmanlıkları da biletir. Kin ve nefretin çoğalmasına neden olur. Bu davranışlara sahip insanların çok olduğu bir toplum yaşanmaz hale gelir. Oralarda huzur ve mutluluk bulunmaz. Ayıpları yüze vurmak, hele gizli olan halleri afişe edip insanların onurunu ve gururunu incitmek islami ve insani kardeşliğin bozulmasında en etkin insan davranışlarıdır.
Ruhunun gıdasını imanda değil de esrarda arayan, Kur'anı ruhun gıdası yapma yerine, müzik ruhun gıdasıdır diye söylem geliştirip, bu söylemin peşine takılan gençlik, başta anne babalar olmak üzere tüm toplumun gönüllerini rahatsız eder. Podyum gençliği ve klavye ilişkileri, bireysel ve toplumsal şikayetlerin konusu olmaktadır. Ruhunu imanıyla dolduramayan gençler, süfli arzuların esiri haline gelmektedir. Zaman zaman, arzularının tatminini sağlamak için annesinin boğazını kesen, babasını öldürmeyi marifet sayan insan tipleriyle karşılaşılmaktadır.
Toplumu, yüze gülüp arkadan konuşan, sözünde durmayıp dost görünen, elinden tutup köstek atan, kendini düşünüp arkadaşını öteleyen, sırrını vermeyip sır çalan, ibadet edip haramı yutan, yaratanı tanımayıp camiye koşan, imanlıyım deyip takdire kafa tutan, mutlu olmak için pavyona koşan, ruhunu doyurmak için esrar atan, çalışmayıp kıskançlık yapan kimselerden korumak gerekir ki şikayetçi olunan hususlardan toplum kurtulmuş olsun.