Kudüs, her üç ilahi dinin kutsalları arasında yer almaktadır. İslâm itikadına göre 610 tarihinde İlk vahiy ile gelen İslâm dininden sonra başka ilahi bir din yoktur. Tek hak din; İslamdır. İslamın kutsalı, insanlığın kutsalıdır. Mescit-i Aksa İslamın kutsalı, Kudüs, İnsanlığın "Anadolu"sudur.
Kudüs, insanlık tarihinde en çok yer alan bir merkezdir. Peygamberlerin, insanlara ve insanlığa açılan kapısıdır. Ama, aynı zamanda göz yaşı ve kanın da en çok aktığı yer olmuştur. Zekeriya ve Yahya Peygamberlerin, günün hain ve zalimleri tarafından kanı dökülmüş bir çoğrafya olmuştur bahse konu olan o bölge.
Kudüs; Yahudilerin isyan merkezi, insanlara zulmettikleri, Allah'a así geldikleri, Peygamberlere savaş açtıkları bir bölge olmuştur. Tarih boyunca Yahudilerin işgal hayalleri ve hedefleri arasında olan Kudüs, bu hayallere hizmet etmek için İsrail'in başkenti yapılmıştır.
Üç kutsal mescitten biri olan Aksa mescidi Kudüs'dedir. Allahın etrafını mübarek kıldığını bildirdiği Aksa mescidi ilahi koruma altındadır. Ancak, kutsal olan bu mescitlerin ilahi koruma altında olması müslümanları sorumluluktan kurtarmaz. Her müslümana emanet olan söz konusu kutsallar için mal ve can vakfedilmelidir.
Müslümanlar nezdinde Kudüs'ün ne anlama geldiğini, özellikle bu konuda milletimize nasıl bir sorumluluk yüklediğini anlatmak bakımından aşağıda sunulan anekdot çarpıcı bir örnektir.
Hacca gitme yasağının kaldırılmasından sonra Hacca giden ve Kudüs’e uğrayan Gönenli Mehmet Efendi(r.a)’ın bir hatırası okuyanları duygulandırıyor.
İşte Kudüsü Şerif’teki o anı!!
“Bakın, size bir yağmur hikâyesi anlatayım, şimdi hatırıma getirildi. Bendeniz karayoluyla ilk hacca giden … kafilelerde bulundum. Biliyorsunuz, uzun bir süre Hacca gitmek yasaktı, sonra Allah razı olsun, Menderes zamanında kanunlar müsaade etti. İşte karayoluyla gidiyorduk.
Biliyor musunuz, bu millet Kâbe’ye, Hacca hatta Hacıya bile âşıktır. Urfa’dan geçiyorduk, otobüsün önüne insanlar yattı. Evet evet, yanlış duymadınız, böyle yere yattılar. Yola yattılar yola… ‘Yahu bunlar ne yapıyor?’ dedik, mecbur kapıyı açtık. ‘Kardeşim, ne istiyorsunuz?’ diye sordu şoför. ‘Vallahi , bu Hacca gidenler bizde misafir olmazsa yerden kalkmayacağız’ dediler.
Aman ya Rabbi!
Biz de vize işlemleri olduğunu, geç kalırsak kapıda çok zorluk çekeceğimizi onlarla konuştuk, bir şekilde ikna etmeye çalıştık. Neyse, gönüllerini aldık. Otobüste, ikramda bulundular… Ya, bu millet işte böyle âşıktır. Yâ Rabbi! Sen, Hac yollarını bize aç, bu aziz milleti Haremeyn’e Hadim eyle. O yola gitmekten alıkoyan eşkiyadan bu milleti muhafaza eyle. Bizler, evlâtlarımız, zürriyetimiz, inşallah hayırlısıyla o mübârek yollara gidelim ve gelelim.
Neyse efendim, Kudüs’e dört beş otobüs peş peşe geldik. Biz, tam kapının olduğu yerden şehre girdik, birdenbire gök gürledi. Bir rahmet, bir yağmur ki sormayın…
Fakat o anda acayip bir şey oldu. Normalde yağmur yağdığında herkes sokaklardan kaçar, ıslanmamak için bir yere dâhil olur. Ama Kudüs’te yağmurun yağmasıyla insanlar sokağa döküldü.
Bizim Hacıların bulunduğu otobüs kafilesinin etrafı insan seline döndü. Öyle ki arabaları sallıyor, pencerelere vuruyor, ağlayarak ve yüksek sesle bir şeyler söylüyorlardı. (Sanki olan biteni anlamıyormuş gibi tecâhül göstererek) Ben de görevliye sordum: ‘Kardeşim, ne bu gürültü, ne bu nümayiş? Bunlar ne bağırıp çağırıyorlar?’ diye.
Kafile başkanı ağlayarak bana ne dese beğenirsiniz? “Hocam, hep bir ağızdan ‘Kudüs’ün sahipleri geldi, Allah Teala da yağmur indirdi’ diye bağırıyorlar.”
Meğer üç senedir Kudüs’e bir damla yağmur yağmamış. Ama ne acayip tecellidir ki bizim arabaların geldiği an, Cenâb-ı Mevla yağmur indiriverdi. Orada olduğumuz müddetçe insanlar, bu rahmete ve yağmura doya doya kandılar."
Örnekte görülen teveccüh, milletimizden beklenenleri ifade etmektedir. Kudüs’ün, İsrail'in başkenti yapılmasına karşı, hiç tereddüt etmeden, yasalar ölçüsünde her türlü tepkiyi göstermek milletimizin sorumluluğudur