Sevgili okurlarım; kısa süren bir ayrılıktan sonra tekrar sizlerle beraberim. Hayata dair ilginç konularda fikirlerimi yine her perşembe sizlerle paylaşıyor olacağım.
Geçtiğimiz günlerde bir yakınımın rahatsızlığı sebebiyle, adını açıklamaya gerek duymadığım özel hastanelerden birinde bir haftayı aşkın yoğun bakım ünitesinin önünde vakit geçirdim. Yoğun bakım ünitesin de yatan hastaların hastane için kazanç kaynağı olduğu konusunda fısıltı gazetesinin çok sattığını duydum. Yoğun bakım ünitesinde yatan hasta yakınlarının dert ortağı olduğu bekleme salonunda adı geçen doktor, bütün hastalara aynı yöntemi uyguluyormuş. Hasta şikayet formunu bile doldurmak suç muş bu hastanede. Nasıl bir sinek ise hasta ve yakınları, hastane yönetiminin midesini bulandırıyormuş. Şikayeti olan suçlu oluyormuş. Geçtiğimiz günlerde bir tv kanalında yeni doğan bebeklerin yoğun bakım ünitesinde bekletildiği konusun da haber çıkmıştı. Personel den bu olayı bilip rahatsız olanların şikayeti üzerine hastane yönetiminin yetkililer tarafından sorgulandığı haberi ilgimi çekmişti. Beni Türk hekimlerine emanet edin diyen Mustafa Kemal Atatürk hayatta olsaydı bu konu hakkında ne düşünürdü? demekten kendimi alamıyorum.
Kimin ne yaptığı belli değil güzel ülkemde. İnsanlık rafa kalkmış durumda. Gerçek olan her şey de hile var. Esnafı memuru gergin hayatından bıkmış, mağazalara bir giren pişman, birde dayak yemeden kendini dışarı atan." İnsan ile insan arasında fark vardır. Bir demirden hem nal, hem de kılıç yaparlar " diyor Nizami. Büyük alışveriş merkezleri arttıkça küçük esnafların iş yapması zorlaştı. Geçtiğimiz günlerde gazi caddesi esnafından aldığım bir ayakkabıda sorun gördüm. Aynı gün iade etmek istedim kabul etmediler. Bizi başınızdan geçenler değil, başınızın içindeki fikirleriniz ilgilendiriyor dediğinizi duyar gibi oluyorum. Bugün bana ise yarın sanadır diyorum. Olayların akıbeti ne olursa olsun sessiz kalındığında mağdur olan taraf ezik duruma düşüyor.
Yol ayrımına gelen kadınlar la ilgili, gideceği yolda yalnız olmadığını gösteren bir reklam izledim televizyonda. Hani herkes elini omzuna koyuyor. Acı acı güldüm. Kardeşlerin bile sahip çıkmadığı eşinden ayrılmış kadına, babası hayatta değilse devlet baba ne kadar el tutar. Ekonomik özgürlüğü de yoksa çelik kanat takmalı ki olası rüzgara karşı uçabilsin. Maddi olanakları ihtiyaçlarını karşılamasına yeterli gelmiyorsa, çoğu kadın boşandığı eşine dönmek gibi hataya da düşebiliyor. Paranın elinin çok uzun olduğu ülkemde insanın cinsiyeti olmaz herkes eşittir denilse de, kadın savunmasızdır yalnız kaldığında. Bu gerçeği kabul etmek ve kadının adının hala yok olduğunu da bilmek gerek. Çoban kurdun işine razı olursa, köpek yabancıya havlamaz. Ebu ÜMAME.
Şeker bayramını kutladık geçtiğimiz günlerde. On bir ayın sultanı ramazanı-ı şerifin ardından. Belediyeler yarışırcasına sokaklarda, meydanlarda yemek masaları kurdular. Körler sağırlar birbirini ağırlar. Oruç tutan halkın ihtiyacı bir çorba, gerisi teferruat bana göre. Sokaklara saçılan yiyeceklerin yerine, muhtarlara talimat verilse ekonomik durumuna göre insanların belli giderleri karşılansa. Bir ay boyunca tüm sıkıntılar unutuluyor boğaz derdine düşülüyor. Sizce de çok komik değil mi? Aldığımız şeylerle geçici bir süre var olur, ama verdiğimiz şeylerle ebediyen yaşarız DM LAVSON
Bir Hint atasözüyle sözlerimi noktalamak istiyorum. Kardeşinin salını karşıya geçirmeye yardım et, göreceksin ki, sende karşıdasın. Sevgi saygı sağlıcakla kalın. Sema.