Toplum olarak öyle enteresan bir duruma geldik ki anlatamam. Gerek iş hayatımızda gerek sosyal hayatımızda gerekse de manevi hayatımızda yaptığımız işlerin tamamında vicdanımıza veya Allah’ın rızasına uygun işler yapmak yok denecek kadar az bir noktaya geldi. İş hayatında karşılıksız para alışverişi bittiği gibi, insanların birbirine olan itimadı da öyle bitmiş ki anlatamam. Adama iş yaptırmak istiyorsunuz, parayı önden isteyecek kadar yüzsüzleşiyor, parasını ödüyorsunuz bu sefer de işi doğru yapmıyor. Sosyal hayatta kimse kimseye menfaati olmadan selam dahi vermez bir hale gelmiş. Adam yanınıza gelip çayınızı içtiğinde, ‘Acaba ne iş var da geldi?’ diyecek noktaya gelmişiz. Önceki gün sıkıntısı olduğunu bildiğim bir arkadaşa ziyarete gittim, adam acaba niye birisini yolladı yoksa bir isteği mi var gibi bakınca sadece çay içmeye ve halini hatırını sormaya gittiğimi söyleyince adamcağız rahat bir nefes aldı. İnsanlar birbirlerini ziyaret ederken dahi menfaat beklentisi içerisindeler, hal böyle olunca da samimiyet ve dürüstlük hak getire.
Ekonomik hayatta sıkıntısı olmayan yok. Kredi kullanan kredisini ödemenin derdine düşmüş, işveren personel maaşı ve SGK ödemelerinden para artırıp kenara koymak bir yana günü geçirme derdine düşmüş, bürokrat makamını mevkisini koruma derdine düşmüş. Sizin anlayacağınız herkes günü kurtarma peşine düşmüş. Her gün cenazelere gitsek de sanki biz hiç ölmeyecekmişiz gibi çalışmanın derdindeyiz. Herkes sanal âlemde yaşamakta. Kimse öz sermayesi ile iş yapmıyor. En ufak memurundan işçisine, esnafından iş adamına varıncaya dek herkes şu veya bu şekilde bankalardan ya kredi kullanmış ya da kredi kartıyla alışveriş yapıp ay sonunda ödemelerinin en büyük kısmını bankalara ayırmak zorunda kalmış durumda. Bakınız şehrin en önemli medya grubu giderlerini karşılamakta güçlük çektiğinden kapatmak zorunda kaldı. Rakibimiz de olsa kapatması bizi üzmüştür, bu şehir tek bir tane TV kanalını dahi yaşatamadı. Biz bugüne kadar ayakta kalmış isek tek nedeni kendi imkânlarımızla ayakta durmuş olmamızdır. Biz de dışarıdan destek alarak ayakta dursaydık şimdiye kadar ayakta kalma imkânımız olmazdı.
Ayakta durmak deyince gazetenin manşet haberi aklıma geldi. Mesleği gazetecilik olup da ilk yerel gazeteyi kurduktan sonra onu yolda bırakıp ikinci gazeteyi kuran, ardından o gazeteyi de bırakıp başka gazeteye geçen ve onu yöneten arkadaşın sürekli olarak biyokütle santralini gündeminde tutmasının arka planındaki nedenini bu şehirde yaşayan herkes az çok tahmin ediyor. Elbette gazete çıkarmak zor iştir, bugün en ufak gazetenin aylık gideri 150.000 liranın altında değildir. Bu noktada herkesin sıkıntılarını az çok biliyorum ama sırf bu sıkıntıları çözmek adına işimize gelen yanlışları yazmayıp işimize gelmeyen işleri sürekli gündemde tutmaya çalışmak hiç ama hiç ahlaki gelmiyor bana. City Mall AVM binasında tam 4300 metrekare imar dışı yani kaçak yapı var ve bina iskân almadan açılışı yapılmış durumda. Bunu bu fakirden başka bir Allah kulu dile getirmiyor. Peki, neden getirmiyor? Manşetteki haberde neden getirmediği az çok ortada… İyi güzel de Atakum’daki halkın trafik yoğunluğundan tutun da binadaki kaçak kısımdan ötürü Atakum halkının yeşil alan hakkının elinden alınmış olması, Çarşamba’nın Eğercili Mahallesinde yapılan biyokütle santralinden daha mı az?
Adamların aldıkları su abonesini dahi çok büyük habermiş gibi yapmak neyin mantığı söyler misiniz bana? Depolama alanı suyu için ödenen para ile santral inşaatına ödenen para farklı mı? Hayır. O zaman bu kadar debelenmenin, olayı büyütmenin ve çok büyük bir şey varmış gibi topluma gösterme çabası neden söyler misiniz bana? Kaldı ki geçmişte o bölgede oturan, arazisi olan ve hala daha akrabaları olan birisi olarak herkesten çok o bölge beni ilgilendirir, onları değil. Toplum kimin neyi neden yaptığını çok iyi biliyor. Kim kiminle neden beraber, neden karşısında, neden yanında bunu insanlar bilirler ama söylemezler. Biz ise hiç çekinmeden ifade ederiz, böyle yaptığımız için de sürekli bedel öderiz.
Etkili ve yetkili bir siyasetçi ile ilgili yaptığımız haberden ötürü siyasetçi bizi ta Cumhurbaşkanlığına kadar şikâyet etti ve çok enteresan olarak bize tam 94.000 lira ceza kesildi. İşin garip yanı o siyasetçiye karşı bir husumetimiz veya kinimiz de yok. Ceza nedeni ne biliyor musunuz? Neymiş efendim, yaptığımız haberin altına çalışan personelin adını koymamışız. İyi güzel de bu personel yıllardır burada çalışır, maaşı, SGK primi, stopajı ödenir ve Basın İlan Kurumu da bunu denetler... Ama biz dün nerede isek bugün de aynı yerdeyiz. Biz dün ‘Bebek Yüzlü’lerle, Çağatay Kılıç’larla, Vezir Hazretleriyle onca mücadele verdik, onca bedel ödedik. Bugün de öderiz hiç sorun değil! Bizi parayla, pulla, cezayla yıldıramazlar. Biz işimizi duygusala değil Allah’a bağlarız. Bugünlük de bu kadar, kalın sağlıcakla.