Nereden çık bu İslâm’ın altıncı şartı demeyin! Zira İslâmın şartının beş olduğunu kundaktaki bebek dahi bilmesine rağmen, altıncı şartı nereden çıktı diyeceksiniz. Elbetteki İslâmın şartının beş olduğu ortada ancak Büyüklerimiz der ki İslâmın altıncı şartı da Haddini bilmektir, bu ifade mecazi bir ifadedir, ancak çok doğru bir ifade olduğunu düşündüğümden yazımın başlığına koydum. Kaldı ki Allah Resulü bir Hadis-i Şerifi’nde “Men arefe nefsehü fekad arefe Rabbehu” ‘Nefsini tanıyan Rabbini tanır, yani Haddini bilen Rabbini bilir’ buyurmuşlardır. İnsan hangi makamda hangi mevkide ve imkâna sahip olursa olsun haddini bilmek zorundadır. Haddini bilmeyen insan her şeyini kaybetmiş insandır. Bir insan konuşurken, yazarken, beşeri münasebetlerinde haddini bilmek zorundadır, haddini bilmez ise mutlak surette birileri ona haddini bildireceğinden en ufak bir şüphesi olmasın.
Neden böyle söylüyorsun derseniz, son günlerde sosyal medyada bazı yazılar fevkalade dikkatimi çekti ve canımı sıktı. Bazı insanlar öyle fütursuzca ve hadlerini aşacak yazılar yazıyorlar ki insan çileden çıkıyor. Toplumu cahil yerine koyup kendilerini çok bilgili sanan bu tür insanlara ne denir bilmiyorum ama, yazdıkları yazılar onları ciddi anlamda küçülttüğünün farkında değiller. Konu nedir derseniz, efendim neymiş Osmanlı Padişahları’nın büyük bir kısmının anneleri ecnebi imiş, evlendikleri hanımların büyük bir kısmı ecnebiymiş, kardeşlerini öldürdükleri için katil imişler, yönetim biçimleri çok kötüymüş,hatta ve hatta bir kısmı paranoyakmış gibi bir hezeyan ortalıkta dolaşıp duruyor. Bunu yapan insanların amacı Osmanlı’ya düşmanlıktan ziyade Reisicumhuru Padişahlara benzetip sonunun onlar gibi olacağı imajını vermek. Olay bununla da sınırlı kalmıyor. Son Rusya krizinde Hükümetin Politikalarının yanlış olduğunu anlatabilmek için Hükümetin politikalarına destek verenleri Cihan harbinde medreselere sahte kayıt yaptıran sahtekarlara benzetip aşağılama çabasına girmeleri fevkalade yanlış bir şey.
Bu işi yapan arkadaşlara destek verenler ise ya Cemaat mensupları, ya Kemalistler veya Hükümetin düşmanı olan insanlar olduğunu da göremeyen bu insanların hırsları akıllarının önüne geçtiğini de anlamayacak kadar hırsa kapılmışlar. Bir örnekleme yaparak ne demek istediğimi biraz daha açayım. Bundan yirmi yıl önce aile boyu görüşüp dost olduğumuz bazı insanlar ailevi sorunları nedeniyle şehir değişikliği yapmışlar. Aradan yirmi yıl geçtikten sonra tekrar şehre dönen arkadaşlarımız, aklımızı cemaate kiraya vermediğimiz için bize ters bakan cemaatten korkularına bizim yanımıza gelememişler, bu insanlar şimdilerde bu tür yorumları mal bulmuş mağribi gibi duvarlarında paylaşmaları olayın kimlere hizmet ettiğinin açık göstergesi olmuştur.
Bu arkadaşlara tavsiyem bir şeyi eleştirirken önce şöyle dönüp bir kendilerine bakmalarıdır, hak ve doğrudan yana olduklarını iddia edenler, Hak uğrunda ne kadar bedel ödemişler çok merak ediyorum. Doğruları savunan arkadaşlarından fellik fellik kaçanlar şimdilerde Hak ve Adalet mücadelesi vermeleri çok komik geliyor bana. Ayrıca bu insanlar kendilerini çok bilgin başkalarını cahil cühela zannedecek kadar da hadlerini bilmeden insanlara şerefsiz, hain, alçak gibi hakaretlerde bulunmaları da çok garip bir durum.
Bir de kendilerini böyyük Edebiyatçı, şair Feylosof zannedenler var. Bunların bir kısmı beş para etmez, içeriği bomboş, ilmi değeri olmayan kitaplar yazmışlar, bir kısmı ise güya çok büyük bir iş yapıyormuş gibi ‘Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı’ misali şiirler yazıp kendilerini son devrin en büyük şairlerinden zannediyorlar. İşin daha da garibi bazı belediyeler bu tür insanlara programlar tertip edip, onları ciddiye almaları Belediyelerin ne kadar boş işlerle uğraştığının delilidir.
Edebiyatçı, şair, yazar denilince yazdığı eserin ilmi değeri olan, insanlar okudukları zaman istifade ettikleri veya düşünmeye sevk eden eserler olmaları gerekir. Uydurma sözlerle yazılan şiirler, ilmi değeri olmayan kitaplar, tarihi olayları saptırarak veya tek yönlü ele alarak yapılan yorumlar ciddiyetten yoksun, yazmış olmak için veya ciddiye alınmak için yazılan yazılar olduklarını unutmamalıyız. İnsanlar hadlerini aşıp bu tür yanlış işlerle uğraşıyor iseler onlara birileri dur demeli, ayrıca bizim Dinimiz “ Üzkür mevtaküm bilhayr” yani ölülerinizi hayırla yâdediniz kuralını getirdiğini de hatırlatmakta yarar var. Yok şu Padişahın şu hatası var, yok bu Padişah etrafını kırıp döktü, bilmem hangi Sultan ‘Nü resmi yaptı’ demek bizim haddimize değil, Osmanlı Padişahları’nın bu tür hataları yaparak öldürdüğü insan sayısı yüzlü rakamları geçmez ama sadece İstiklal Mahkemelerinde idam edilenlerin beş yüzbin kişi olduğunu da yazmak lazım öyle değil mi? Sözlerime son verirken hepimizin haddini bilmesini temenni ediyorum. Kalın sağlıcakla.