İŞLERİMİZE NEFİS KARIŞIYOR MU?

Adnan Bahadır

                         

            Yaptığımız iş ne olursa olsun öncelikli olarak içerisine nefsimizi karıştırmadan yapmamız gerek, aksi halde başarılı olma şansımız olamaz. Bir de inanmadığımız veya yapmadığımız şeyleri söyler veya yazar isek yine sonuç alma şansımız yoktur. Bir önceki Pazar Ali Hoca diye yazdığımız yazıda da Ali Öğretmenin yaptığı görevde başarılı olmasının yegane sebebinin kendi yapmadığı şeyleri öğrencilerine söylememesidir. Bu konuda birçok yaşanmış hikaye olduğunu da hepimiz bilmekteyiz. İmamlık yaptığım dönemden bu güne kadar inanmadığım hiçbir şeyi konuşmamaya azami gayret gösterdim. Hatta inandığım şeyleri yaşayabilmek için de hayli bedel ödedim dersem doğru olur.

            Yazılarımıza hayli yorum gelmektedir, bu yorumların tamamına yakınını yorumluyoruz, hatta bazı arkadaşlar bazen bu yorumları gazetede de yayınlayalım diyorlar, ancak konuların çokluğu nedeni ile buna imkan bulamıyoruz. Dün ziyaretime gelen bir arkadaş yorumlarla ilgili olarak, her yorumu neden yayınladığımı sorunca dedim ki, eleştiri samimi ve içten olursa onu yayınlamamak insanın kendisine olan saygısını azaltır, herkes bizim gibi düşünmek zorunda olmadığı gibi, bizim inandıklarımıza da inanmak zorunda değildir. Ancak kimse kimsenin inancına saygısızlık da yapmamalı. Bazı yorumlar bana ışık tutuyor dersem abartmış olmam. Ancak çok nadiren de olsa art niyetli mesajlar geliyor, IP numarasından araştırdığımızda karşımıza çıkan kişiyi ciddiye almanın yanlış olacağını anlayınca, ciddiye almıyoruz. Peki yazdığımız yazılarda veya yaptığımız haberlerde nefsimiz işin içerisine hiç girmiyor mu derseniz elbette ki insanız ve nefis taşıyoruz, elimizden geldiği kadar olayları baz alarak yazıp, çizmeye çalışıyoruz, ancak yaptığımız haber kızdığımız birisi ile alakalı ise ister istemez olaya bakışımız değişebiliyor. Bakışımız ne kadar değişirse değişsin bizi bağlayan olaydır, kişi değildir. Bu güne kadar yaptığımız gazetecilik de bunun delilidir.

            Önceki gün yazdığım yazı ile ilgili olarak bir okurumuz enteresan bir yorum yapmış ve demiş ki; “Adnan Bey biz sizin özel konularınızı okumak zorunda değiliz.” Keşke olay bu arkadaşımızın dediği gibi özel bir konu olsa idi de, onun yaptığı eleştiri yerine otursaydı. Sizler benim denize giderken şuradan veya buradan geçme mücadelesi verecek kadar ahmak bir adam olduğumu mu sanıyorsunuz? Ben yirmi, otuz metre yol yürümenin hesabını neden yapayım ki, ben bu ülkede yaşayan inançlı insanların da diğerleri kadar denize girme, gazetecilik yapma, ticaret yapma, okuma ve yazma hakkına sahip olduklarının mücadelesini veriyorum. Belki bu yazdıklarım bazılarına çok afaki gelebilir, ancak ben hayatımda hiçbir zaman inandıklarımdan taviz vermedim. Bu uğurda ne kadar bedel ödemiş olsam bile yaptıklarımdan da asla pişman değilim. Dava adamı olmak onu anlatmak, edebiyatını yapmak veya savunmakla olmuyor, dava adamlığı bizatihi inandıklarınızı yaşamakla oluyor, ben de bunların mücadelesini veriyorum. Dilerseniz bu dediklerimizi biraz daha açalım ve bakalım ne demek istiyoruz. 1981 yılında İmamlık yaptığım zaman Kuran okuyup, para alınmasına karşı olduğumdan, hocalarla mücadele ettim, daha sonraki yıllarda gerek siyasette, gerekse ticarette ilkeli olmanın mücadelesini verdim. Hatta belediyede görev yapmakta iken, şu meşhur A Takımı operasyonu olduğunda, yurtdışında olan büyük oğlum, Türkiye"ye döndüğünde bizler de hapisten çıkınca Kenan Şara onu Belediyeye almak isteyince ben ve oğlum karşı çıktık, oğlum şimdi İstanbul"da bir yazılım şirketinde idareci olarak görev yapıyor ve gayet güzel de maaşı var. Herkes siyasetin nimetlerinden istifade edip, kardeşini şube müdürü, il müdürü, üst düzey bürokrat yaparken, benim ağabeyim Erzurum"da bölge müdürlüğü yapıyor. Hatta o görevi de kabul etmedi, siyasetçilerimizden,  Bakanımızdan olmaması için ricada bulunduk, ama maalesef oldu.

            Şimdi bazıları çıkıp, bu yazdıklarıma muhalefet edebilir ancak Halep orada ise arşın buradadır, varsa itirazı olan çıksın konuşalım. Biz siyasetin her mertebesinde görev almış olmamıza rağmen şahsımızla ilgili en ufak bir talepte bulunmazken, siyasetin azıcık kenarında olan insanların bu tür taleplerle ortaya çıkmasına ne demeli? Geçenlerde bir partinin gençlik kolları başkanı iş bulamadığından istifa etmiş, vay anasını be, sen o partiye iş bulmak için mi üye oldun, yazıklar olsun sana. Politika yapacak olan insanların öncelikle dikkat etmeleri gereken husus beklenti içerisinde olmadan ülkeye ve partilerine hizmet olmalıdır, aksi halde partiler işçi bulma kurumu değildir. Bu duygu ve düşüncelerle yaptığımız işlere nefis karışmadan yapmamız temennisiyle kalın sağlıcakla

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.