Son kongrede ortaya çıkan, takım adının önüne sponsor ismi alma kararı hakkında ancak bir şeyler yazma zamanımın geldiğini düşündüm. Sıcağı sıcağına fikir belirtmenin, duygularımı çok ön plana çıkaracağından ve yanlış düşünebileceğimden korktum açıkçası. Kasım ayından bu yana futbolun hukuki, endüstriyel ve yönetim bazında katıldığım seminerlerin de etkisiyle sağlıklı bir sentez yapmak için beklemeyi ve bu sürede araştırma yapmayı uygun gördüm. Vardığım sonuç, ilk anda düşündüğümden farklı olmasa da, sağlam temellere oturtulması için çok da kötü olmadığıdır bu bekleyişin.
İlk olarak, büyük takımların nasıl büyük olduklarını inceledim. Büyük derken, basın şişirmesi İstanbul takımlarından bahsetmiyorum. Onları da araştırdım tabii ama sonucun kocaman bir sıfır olduğunu anlamak uzun sürmedi. O yüzden Barcelona, Manchester United ve Real Madrid gibi uluslararası yarışmacı olan ve dünya markası olabilmiş takımları model almak tabii ki daha mantıklı geliyor. Bu araştırmaların sonuçlarını yazı içinde örneklerle alıntılayacağım, şimdilik konumuza dönelim.
Gazetede bana emanet verilen köşede yazarken ilk gözettiğim şey Samsunspor'un menfaatleri oldu hep. Asıl işim yazarlık olmadığından ve gazetecilik refleksim hiç bulunmadığından ne yazarsak yazalım çok gerekmedikçe, yumuşatmaya, zarar vermemeye, sadece uyarmaya çalıştım. Ancak mevcut yönetim kurulu ve başkanımız kendi ayaklarına sıkmaya o kadar meraklılar ki, başkasının istese de veremeyeceği zararı kendi kendimize veriyoruz. Yapılan kötü ve zor duruma düşürücü açıklamalardan sonra, son icraat olarak takımın adını satmaya karar verdiler! Öncelikle ne dünyada ne Türkiye'de bu uygulamayla başarıyı yakalamış, borçlarından kurtulmuş tek bir takım yok. Bu uygulamanın tek getirisi, takım adı saygınlığınızın ve marka değerinizin kaybedilmesidir, eğer uğraştığınız bu ise. Bir kulüp eğer borçlarından kurtulmak istiyorsa bunun yolu yöneticilerinin vizyon sahibi olmasından ve ticari zekalarından geçer. Onu bunu satarak hiçbir borçtan kurtulamazsınız, ancak üreterek ve yaratıcı olarak amacınıza ulaşabilirsiniz. 2004 yılında Real Madrid Pazarlama Başkanı Jose Angel Sanchez verdiği bir demeçte: 'Biz bugün 2008 yılı için plan yapıyoruz ve 20 yıl sonrasını düşünüyoruz' demişti. Sanırım bir futbol kulübünün nasıl yönetilmesi gerektiğini tek cümlede özetlemiş Sanchez.
Taylor Raporu ve Sonuçları
Peki neler yapılabilir? Futbol takımlarının gelir kalemlerinde ilk iki sırayı stad gelirleri ve forma satışları oluşturur. Şimdi takım adını satmak isteyenlere sormak lazım, bugüne kadar stad gelirlerini ve forma satışlarını artırmak için ne yaptınız da, sıra takım adını satmaya geldi? Yanlış anlaşılmasın, ışıklandırmalara ve stadın üstüne alınan reklamlar gayet akılcı hareketlerdi. Benim bahsettiğim, insanları stada çekmek için yapılması gerekenler. Mesela, stadımızın dış boyası hala olması gerektiği gibi değilken, stada girişlerde insanlar çamurun içinden geçmek zorunda kalırken ve şehrimizde atletizm pisti olmasına karşın (-ki o da apayrı bir olaydır, stad yıkıp atletizm pisti yapmak!) hala futbol sahamızın içinde koşu pisti bulunup, kale arkaları sahadan yaklaşık 10 metre uzaktayken takımın adını satmaktaki bu acele nedendir? Tüm dünya İngiliz takımlarını ve İngiltere Premier Ligi'ni gıptayla izliyor. İngiliz ligi ve takımları bu düzeye şans ile gelmedi. 15 Nisan 1989'da yaşanan Hillsbrough faciasından sonra, İngiliz futbolunun düzelmesi ve ilerlemesi için Yargıç Taylor tarafından yapılan araştırmalar ve hazırlanan Taylor Raporu sonucunda, İngiliz futbolunun birçok eksiği olduğu ancak en önemli sorunun stadların ihtiyacı karşılayamayacak kadar kötü olduğu belirlendi ve takımlara verilen sürede stadların yenilenmesi istendi. Bu durum İngiliz futbolunun marka değerinin ve kalitesinin bugünkü standartlara gelmesinde en büyük etkendir. Bu örnekten yola çıkarak madem bu kulübü borçtan kurtarmak ve kara geçirmek istiyorsunuz, önce stadımızın modernizasyonuyla başlayın. Gelelim ikinci kaleme; forma satışları. İşportacıların sahip olduğu öngörü ve vizyona, maalesef bizim yönetimimiz sahip olamadı bu konuda da. Sene başından beri sokak köşelerinde ve stad etrafında satılan Samsunspor atkı ve formalarının haddi hesabı yokken, tüm bu satışlarından Samsunspor kulübünün kasasına ne kadar girdi acaba? Özen gösterip de Rus Pazarı önündeki derme çatma kulübeden ürün alan ne kadar kişi olmuşsa artık, hesabını siz yapın. Yine gidelim İngiltere'ye. Manchester United takımı, her sezon başı kampının 10 gününü Çin'de geçiriyor. Bu 10 günden elde ettikleri miktar 17 milyon euro. Tabii ki birebir aynısını beklemek ütopyadan fazlası olamaz. Biz ne yapabiliriz? Günümüzde Türk kökenli ulusların gelişmekte olduklarını, büyük yatırımlarının olduğunu ve futbola olan ilgilerini fark edebiliriz mesela. Hazırlık kamplarımızın bir kısmını oralarda yapsak, hazırlık maçları oynasak ve takımımızı tanıtmaya çalışsak ne kaybederiz? Takımımızın adını satmaktansa markamızı satar ve kalıcı gelir elde etmiş olmaz mıyız? Armamız bizim tanıtımımız için en büyük artı halihazırda. Düzenlenecek organizasyonlarla, umduğumuzdan fazlasını kazanabiliriz bu el değmemiş pazardan. Hele de o coğrafyadan yapacağımız bir iki transfer, harcadığımızdan fazlasını kazandıracaktır bize. Yine Manchester United ile devam edelim. 1970'li yıllarda 3.ligdeyken bir Dünya Takımı olmaya karar veriyorlar. Bir 3. lig takımı için ulaşılması güç olan bu hedeflerine ulaşmak için attıkları ilk adım ne biliyor musunuz? Büyük ihtimal ilk aklınıza o gelmiştir; altyapı O yıllarda altyapılarına yaptıkları yatırımlar, sonucunu vermeye başladığında kendi bünyelerinden çıkardıkları oyuncular ile ( Neville Kardeşler, Beckham, Giggs vs.) önce ulusal yarışmacı konumuna, daha sonra uluslar arası yarışmacı konumuna, ardından da teknik direktör istikrarını yakalayarak Dünya Markası sıfatına erişiyorlar. Geliyoruz bize. Son yıllarda altyapıya ne yatırımı yaptık? 10 sene öncesini düşündüğümüzde altyapıdan çıkardığımız onlarca oyuncu akla geliyorken ki hala birçoğunu Süper Ligde izliyoruz, son 5 seneye baktığımızda sadece Turgut'u pazarlayabildiğimizi görüyoruz. Demek ki geriye giden bir grafiğimiz var altyapı konusunda. Bunu düzeltmekle uğraşmak yerine, isim satmak kolayınıza geldi galiba.
Her Yolu Denedik mi?
Sıcak para akışını hızlı bir şekilde sağlamayı istemek, bir yönetimin en doğal hakkıdır elbet. Ancak bunu gerçekleştirmek için en kolayına kaçmak ne kadar doğru, bu da yazıda tartıştığımız konu. Kulüp yönetirken zora girdiğinde takım ismini satmaya kalkan, ticari hayatında zora girdiğinde kendi işi için ne yapar o da ayrı bir merak konusu. Sıcak para konusunda da yapılacak işlemler var elbet
İspanya'ya uzanalım bu sefer. Barcelona Kulübü, ezelden beri bu denli sponsor gelirine sahip değildi elbet. 55 milyon euro borçları ve düşük sportif başarıları vardı. Ardından bir taraftar hareketiyle yönetim değişti ve LaPorta Başkan oldu. Güçlü profesyonellerle başa gelen Laporta, önce bir tespit ardından da stratejik bir plan yaptı. Bundan sonra kulüp ciro sıralamasında tam 11 sıra atladı. LaPorta dönemiyle başlayan yükselişleri, günümüzde altyapılarının büyük gücünü de arkalarına alarak devam etmekte. Tüm bunların başlangıç noktası neydi diye soracak olursanız, 180.000 e yakın kulüp üyesi sayıları ve bu üyelerin verdiği yıllık 130 euro civarı aidatları olarak cevaplandırılabilir. Bunun Türkiye'de uygulandığı takımlar var. Biz de biraz revize ederek kendimize gayet güzel uygulayabiliriz. Samsunspor taraftar kart adı altında satılabilecek, taraftarlara bazı avantajlar ve hediyeler sağlayabilecek bir karta yılda 100 lira verebilecek en az 5000 kişinin olabileceği hayal olamaz. Bu da yılda 500.000TL gibi bir rakam yapar ki, hiç değilse bir yaraya merhem olur. Başarı arttıkça bu satışların yükseleceğini de hesaba kattığımızda, gelirin önemli bir kısmını bu kart geliri oluşturabilir. Verdiğim rakamlar ( 100 lira x 5000 kişi kısmı) herhangi bir veriye dayanmamaktadır, dolayısıyla yapılacak bir çalışmayla net rakamlar ortaya çıkarılabilir, yeter ki istensin
Yine sıcak para girişi için yapılabilecek şeyler arasında taşınmaz satın alımı ve ticari işletme kurmak da var. Daha önce projeleri hazırlanan otoparklardan ses çıkmadı hala. Hazır arkamızda bu kadar Bakan ve Milletvekili desteği varken, her seferinde kapılarını para için çalacağınıza, bir sefer de kalıcı getir sağlayacak projeler için çalın. Tabii öncelikle bunun için çalışma yapmak ve üretmek gerekir ama zor olur öyle değil mi? Hazır satılacak takım adı var mis gibi. Otoparkın yanına bir benzin istasyonu açıp, yeni yapılacak alışveriş merkezlerinden dükkan alımı gibi bir sürü şey de yapılabilir. Para akışını biraz da bu tür işlere kanalize edebilirseniz, ilerleyen zamanlarda kimseye el açmayacak duruma gelebilir bu kulüp. Yeter ki doğru finansman modelleri belirlensin, sağlıklı stratejiler ortaya konsun ve hedeflerle orantılı yatırımlar yapılabilsin.
Benim acizane araştırıp ortaya koyduğum önerilerdir bunlar. Eminim ki yapılmak istendiğinde birçok kişi bir araya gelip, fikir teatrisinde bulunursa çok çok daha iyi ve sağlam projeler ortaya çıkarılacaktır. Son olarak değinmek istediğim bir nokta var. Kongrede takım adının satılmasına ilişkin red oyu veren üyelere, bir büyüğümüz söz alıp; 'Beyler, sizin bu kulübün borcundan haberiniz var mı?' diye sormuş. Sayın Büyüğüm, biz taraftarların bu kulübün borcundan da, borcu yaratanlardan da ve borç deliğini büyütenlerden de haberimiz var. Önemli olan soru şu: Sizin bu borcu yanlış yapmadan nasıl kapatabileceğinizden haberiniz var mı?