Konumuza girmeden önce bir hususa değinmek istiyorum. Önümüzdeki günlerde sağlıkla ilgili kurumları ele almayı düşünüyorum. Bu konuda belgesi, bilgisi olan arkadaşlar varsa iletirseler iletenlerin hukukunu korumak kaydı ile buradan yayınlayacağım. Neden böyle bir yazı yazma gereği duydun derseniz, son günlerde sağlıkla bir hayli şikayet geldi. Bu şikayetlerle ilgili de bir hayli çalışma yaptım, bazı güvendiğim arkadaşlarımdan bilgiler aldım. Bu bilgileri ve merhum babamı hastanelerde tedavi ettirirken karşılaştığım durumları veya şahit olduğum bazı olayları da derleyip toparlayarak bir yazı yazmak istiyorum. Burada amacım üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil… Ortaya koyacak olduğum sorunların çözümü için yapılması gerekenleri de dile getireceğim; çözüm odaklı eleştirilerimi yazacağım. Ancak özellikle yemek ihalelerinde dönen bazı dolapları, kurulan komisyonlarda oynanan oyunları da yazacağım çünkü olaylar hiç göründüğü gibi değil. Gerçeklerle görünenlerin çok farklı olduğunu yazıyı yazınca göreceksiniz. Yazacağım yazıya katkı sağlamak isteyen tüm arkadaşlara mail adresimi buradan veriyorum. Bugüne dek gelen binlerce bilgi ve belge bende saklıdır, kimseye de vermem söz konusu değildir. Bugünden sonra da gelecek bilgi ve belgelerin bende saklı kakacağını arkadaşların bilmesini isteyerek bu konuyu burada kapatıyorum ve asıl konumuza geçiyorum.
Bazı dostlarım zaman zaman köşe yazılarını yazarken konuları neye göre tespit ettiğimi veya bu kadar konuyu nasıl bulduğumu sorarlar. Onlara derim ki benim için köşe yazısı yazmak kadar kolay bir şey yoktur, konuyu gündeme göre veya yaşadığım hayata göre tespit eder, alırım elime bilgisayarı, şayet yanımda kimse yoksa yarım saatte, misafirim varsa da bir saatte yazar veririm haber merkezine. Arkadaşlar da orada redakte ettikten sonra sayfaya koyarlar. Akşamları evde zaman buldukça sosyal medyada neler olup bittiğine bakarım. Özellikle de dostlarımın paylaşımlarını okumadan geçmemeye çalışırım. Dün, bizim eski köşe yazarlarından Yusuf Demircioğlu’nun paylaşımı dikkatimi çekti. Bayram bitti, herkes işine gücüne döndü ama Türkiye’de yüzde 13 işsizlik var, bu yüzde on üç işsiz için bayram devam ediyor mealinde bir paylaşım yapmış. Bana göre Türkiye’de işsizlik falan yok. Kim diyorsa ki işsizlik var, ya sırf iktidara muhalefet olsun diye konuşuyor, yada hakikatleri bilmiyor; dilerseniz ne demek istediğimi izah edeyim.
Acizane dört işkolunda faaliyet gösteriyoruz, gazete, yurt, tavukçuluk ve inşaat sektörlerinde bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bu dört işkolunda da adama ihtiyaç duyuyoruz. Gazetede adam gibi muhabir bulamıyoruz, muhabirler oturdukları yerden haber yapıp günlerini doldurmaya çalışıyorlar. Matbaada adama ihtiyacımız var. Gazetelerin matbaaları gece çalışırlar, gece çalışacak adam bulamıyoruz. Tavuk çiftliklerinde aile boyu lojmanlı, sigortalı, asgari ücretin üzerinde maaş verecek adam arıyoruz o da yok. Yurtta gece personeli lazım bulmakta güçlük çekiyoruz, inşaat sektöründeki ustalara gelince onu hiç konuşmuyorum… Çünkü pek çoğunuz evinizde, iş yerinizde tadilat yaptırmışsınızdır, usta milletinin durumunu çok iyi biliyorsunuz. İŞKUR’a eleman ihtiyacımız noktasında ilanlar vermiş olmamıza rağmen arayan da soran da yok.
Peki bu yüzde on üçlük işsizlik oranı nedir derseniz, eline bir diploma geçiren yattığı yerden maaş almak için devlete müracaat etmiş, devletten kadrolu iş istiyor. Devletin bu kadar boş adama ihtiyacı olmadığı için bu insanları yerleştiremediğinden işsiz sayısı yüzde on üç gözükmekte. Bana göre devlet şunu yapmalı; İŞKUR’a müracaat edenlere yer gösterip çalışmalarını söylemeli, çalışmayanların neden çalışmadığını görüp haksız yere çalışmayanların ilişiğini İŞKUR’la kesmeli. Haa unuttuğum birşey daha var, aslında işsizlik konusunda en büyük suçlu devlet… Çalışmayanlara kömür, odun, yiyecek, v.s dağıtınca adamlar kahve köşelerinde oturmayı tercih ediyorlar. Özellikle kırsal kesimde bu çok büyük bir sorun; adam alıyor evine bir inek eşi onu bakıyor, odununu, kömürünü, yağını, tuzunu da devlet veriyor, ayda bir kez de eşini Fak Fuk Fon’a gönderip oradan üç beş kuruş aldımı o adam daha çalışır mı?
Sorarım size fındık mevsiminde çalışan işçiler neden güneydoğudan geliyor? Terme’de, Çarşamba’da, Ordu’da, Giresun’da veya Trabzon’da boş insan yok mu? Elbette var ama onlar kahvelerde okey oynamaktan vakit bulup çalışmıyorlar ki. Ladik ilçesinin köylerle beraber toplam nüfusu 17 bin, peki Ladik ilçesinde kaç tane kahvehane var biliyor musunuz; saymadım ama bana verilen rakam altmışın üzerinde. Kahvehaneler tıklım tıklım dolu, çalıştırmaya adam bulamazsınız… Duvar ve sıva ustası lazım oldu bana, Suluova’dan getirttim. Geçenlerde Terme’de fındığı olan bir arkadaşım aradı, dedi ki “Biz amele bulamıyoruz ama devlet köylerde gıda paketleri dağıtıyor, bu Allah’a reva mı?”. Adam sorusunda haksız mı? Ülkemizde işsizlik falan yok, sadece ve sadece yattığı yerden maaş almak isteyen yüzde on üçlük bir kesim var, başka da bir şey yok. Bakın bir bayram geçirdik, yollar arabadan, turistik tesisler insandan geçilmiyordu; parası olmayan insan araba mı alabilir, turistik seyahate mi çıkabilir? Geçin bu hikâyeleri... Kalın sağlıcakla.
Not: Mail adresim, adnanbahadir@hotmail.com