Boğaz köprüsünden dört nala koşarken Avrupa yakasına
Hangi renkte bir hizmet elbisesi giydirilse üzerine, bu kadar güzel taşıyan bir şehir olamaz! dedim kendi kendime
***
Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu ile birlikte "Marmara Çalışanlar Federasyonu"nun İstanbul Grand Cevahir"de organize ettiği İş Etiği Çalıştayı"na katıldık hafta sonu
Hafta sonu, bir yağmurlu, bir güneşli düşünceler içindeydim, tıpkı İstanbul gibi
***
Masmavi Marmara altımızdan akıp giderken
Düşündüm kendi kendime
Çirkin ruhlu insanların, yıllar yılı kazma-kürek ruhuna saldırmalarına inat, her sabah nihavent makamında beslediği fesleğeni gibi, yüreğinde İstanbul büyüten bir kadının dokunmaya kıyamadığı narin ellerinin hatırına sanki görkem ve ihtişamından zerre kaybetmeyen bir şehir, evet olamaz!
***
Sonra
Bir başka şehirde yaşamayı mahkûmiyet addedenleri
O yüzden de kendisini kendisine mecbur hissedenleri düşündüm
Fatih"in gülleleriyle gül çağına giren İstanbul"un bizi karşılayan Rumeli Hisarından kayarak Kız Kulesine takılırken gözlerim
***
Çocukluk yılları İstanbul"da geçen bir arkadaşımın ne zaman bir İstanbul muhabbeti açılsa gözlerinin yağmur bulutlarıyla kaplandığını hiç unutmam
***
Bazı şeyler vardır ya hani, ifade etmekte güçlük çekersiniz, etseniz de ifadelerinizde mutlaka bir eksiğin olduğu hissine kapılırsınız ya
Anlatamıyorum diye sizi hiçte yüksünmeden itiraf ettiren şeyler vardır ya, işte bu o duygudur
İstanbul"u yaşayarak yaşadıklarını adeta bir kanaviçe gibi işleyerek, öylesine güzel anlatan gelmiş geçmiş ve yaşayan üstadların yanında benim kelimelerim kâğıt üzerine karalanmış kalem ucu çizikleri kalır yalnızca
***
Elbet, yaşarken hazzına varanlar daha iyi bilir
Sözümüz yoktur
Mesela;
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim,
O benim, zaman mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş, ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale...
Diyen Üstad Necip Fazıl"a sözümüz olabilir mi?...
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin..
Diyen Attila İlhana mesela
Ve şahsında üstadlara
***
Kış olunca ısınırız, şiirlerinin ateşinde
Yaz olunca kalemlerinin gölgesinde serinleriz
İstanbul gibi yaşayanlar, İstanbul"u yaşatırlar bize
***
Bu arada unutmadan;
Ola ki yanı başınızdan, kulakları küpeli, saçları kuyruklu, kaşları piercingli, burunları hızmalı, ökçeleri kamalı, burası İstanbul başlıklı reklam filmindeki hoyratça geçip giden tiplere aldırmayın siz!
İstanbul"u Nişantaşı ile Beyoğlu"ndan ibaret sananların sanal kurgusu o, deyin geçin!...
***
İstanbul"da kaybolmamak için Trafik işaret ve levhalarını takip edin yeter ki siz, levhaları takip ederek gittiğiniz yol mutlaka Fatih"e, Eyüp"e, Sultanahmet"e çıkar!
***
İstanbul, yüreğinizle verdiğiniz selamınızı yüreğiyle alan bir şehirdir o yüzden