İSTANBUL DEPREMİ

Mehmet Ali Coşkuner

İstanbul, tarih boyunca nice fırtınaları atlatmış bir şehir.

Depremler, yangınlar, savaşlar...

Ancak bugün karşı karşıya olduğu tehdit, belki de geçmişte yaşadıklarının çok ötesinde.

Bilim insanlarının üzerinde uzlaştığı gerçek artık tartışmaya kapalı.

Marmara Denizi'nin derinlerinde sessizce biriken enerji, günü geldiğinde yeryüzünü sarsacak.

1999 Gölcük Depremi'nden bu yana geçen çeyrek asırlık süreçte, İstanbul’un altındaki fay hatları daha da gerildi.

Son olarak yaşanan 6,2 büyüklüğündeki Marmara depremi ve onu takip eden artçılar, tehlikenin hiç olmadığı kadar yakında olduğunu gösterdi.

İstanbul’un mevcut yapı stoku bu gerçekle yüzleşmeye hazır değil.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin son çalışmalarına göre, olası 7,5 büyüklüğünde bir depremde yaklaşık 48 bin bina ağır, 146 bin bina ise orta derecede hasar görecek.

Yüzbinlerce insan evsiz kalacak, can kayıpları ve yaralanmalar kaçınılmaz olacak.

Üstelik bu sadece sarsıntının doğrudan etkisi değil.

Deprem sonrası yaşanabilecek yangınlar, tsunamiler, ulaşım ve iletişim kesintileri İstanbul’u adeta bir kaosun içine sürükleyebilir.

Özellikle Avcılar, Küçükçekmece, Bakırköy, Zeytinburnu gibi ilçeler, hem zemin özellikleri hem de eski yapı yoğunluğu nedeniyle büyük risk taşıyor.

İstanbul’un büyüklüğü, sorunun da büyüklüğünü artırıyor.

Bu şehirde yaşayan her bireyin kaderi ortak.

Afetler karşısında güçlü olmanın yolu, bireysel önlemlerle değil, topyekûn bir seferberlikle mümkün olabilir.

Ne yazık ki yıllardır süren kentsel dönüşüm projeleri istenen hızda ilerlemiyor.

Bürokratik engeller, ekonomik kaygılar ve kimi zaman da bireysel çıkarlar, İstanbul’un kaderini belirleyen temel problemler haline geldi.

Oysa artık hiçbir bahanenin kabul edilebilir bir yanı yok.

Şehir yönetiminden bireylere kadar herkes sorumluluk almak zorunda.

Öncelikle riskli bölgelerde acil taramalar yapılmalı, güçlendirme ve yenileme çalışmaları bilimsel verilere göre öncelik sırasına konulmalı.

Deprem toplanma alanları artırılmalı, mevcutlar etkin biçimde korunmalı.

Afet anında kullanılacak yollar, iletişim ağları, sağlık ve lojistik merkezleri şimdiden planlanmalı ve hazırlanmalı.

Eğitim çalışmalarıyla, halkın deprem bilinci gerçek anlamda yükseltilmeli.

İstanbul'u korumak, sadece bugünkü hayatlarımızı değil, geçmişimizin izlerini ve geleceğimizin umutlarını da korumak demek.

Bir binanın çöküşü sadece beton ve moloz kaybı değil, aynı zamanda bir hayatın, bir ailenin, bir hafızanın yok olması anlamına geliyor.

Bu şehir, yalnızca bir coğrafya değil; bir medeniyetin taşıyıcısı.

Onu kaybetmemek için, bugün elimizden gelenin fazlasını yapmak zorundayız.

Her geçen gün risk biraz daha büyüyor.

İstanbul için zaman, yıllar ya da aylarla değil, artık günlerle ölçülüyor.

Sessizce yaklaşan felaketi önlemek mümkün değil belki, ancak etkilerini azaltmak elimizde.

Yapılması gerekenleri konuşmak için değil, harekete geçmek için tam zamanı.

Gelecek nesillerin bize yönelteceği en ağır sorulara bugün vereceğimiz cevaplar, hem İstanbul’un hem de Türkiye’nin kaderini belirleyecek.

Bu topraklarda, bu şehirde yaşayacak daha çok hikâyemiz var.

O hikâyelerin yarım kalmaması için, bugünden çalışmaya, cesaretle ve akılla yola çıkmaya mecburuz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.