Sözlerime başlamadan Canik Belediye Başkanı Sayın İbrahim Sandıkçı beye teşekkür ederek başlamak istiyorum. İki aydan beri ödenmeyen personel maaşlarını ödemiş. İnanın kendim maaş almış kadar sevindim. Evine ekmek getirecek insanın maaşını alamaması ne demek siz düşünün artık. Osman Genç kasıtlı olarak İller Bankasına yazı yazıp meclisten de karar çıkartmış. Belediyenin İller Bankasından gelen payının tamamını borçlara kesilmesini talep etmiş, böylece personel iki aydan beri maaş alamamış. Bir de utanmadan çıkıp basına açıklama yapmış: ‘Bizim İller Bankası payımızın tamamını kestiler’ diye… Bu adam gerçekten rahatsız olmalı ki böyle bir açıklamada bulunmuş. Onunla ilgili önümüzdeki günlerde uzun uzadıysa yazıp çizeceğimizden şimdi asıl konumuza geçmek istiyorum. Konumuz İstanbul seçimleri. Diyeceksiniz ki İstanbul nire Samsun nire, bize ne İstanbul seçimlerinden? Onu Ulusal basınla, İstanbul basını yazsın. Bir yere kadar doğru ama İstanbul Dünyanın ilgilendiği bir şehir. Roma’nın, Osmanlı’nın Başkenti olan İstanbul’da 500 binin üzerinde Samsunlu yaşamakta ve bizi de İstanbul’dan takip eden binlerce okurumuz var. O nedenle bugün İstanbul seçimlerini yazmaya karar verdim. Yıllarca muhalefette siyaset yapmış bir insanım, hayatımın 40 yıla yakın kısmı muhalefette geçen Milli görüş zihniyetinde partilerde geçirdim. Muhalefetin ne olduğunu çok iyi bilirim. Sadece muhalefette kalmak değil. İnancımızdan, yaşam biçimimizden, ailemizin giyim kuşamından ötürü horlandık, dışlandık, aşağılandık ama yine de davamızdan en ufak bir taviz vermedik. Çocuklarımızın bir kısmını İmam Hatip okullarında okutamadık, okuttuklarımızın Üniversite eğitimlerini yurtdışında yaptırmak zorunda kaldık. Çocuklarımızın gördükleri baskı yüzünden psikolojileri bozuldu, inançları gereği başlarını açmak istemediler ama bu kez Üniversitelere gidemediler. Gittiyseler sınıftan dışarıya atıldılar, sizin anlayacağınız hayatımızın büyük bir bölümü çileyle geçti. Allah’a binlerce kez şükürler olsun ki son 10 yıldan beri bu ülkede Müslümanlar ayaklarını sağlam yere basma imkânına sahip oldular. İnandıklarını yaşarken kimseden korkmadılar. Allah’ın rızasını rahatça yerine getirme imkânına sahip oldular. Bu öyle önemli bir husus ki ancak yaşayanı bilir, yaşamayanlara göre biz burada hikâye anlatıyoruz ama Allah yine de kimseye yaşatmasın diyerek asıl konumuza girmek istiyorum.
1994 yılında Refah Partisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı kazandığı zaman, o kadar sevinmiştik ki emin olun bir hafta geceleri uyku uyuyamıyorduk. Bizans’ın, Roma’nın başkentinin Fatih Sultan Mehmet Han tarafından fethedildiğinde o günkü Müslümanların sevindiği kadar bizim de sevindiğimizi söylersem abartmış olmam. Aradan 25 yıl geçti, ben İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden ne iş aldım, ne adam koydum ne de kimsenin işine aracı oldum. Sizin anlayacağınız CHP seçimi almış olsaydı da benim için fark eden bir şey yoktu. Refah Partisi aldı, yine benim için fark eden bir şey olmadı. Büyük oğlum Bilgisayar mühendisi, 6 ay önce yüksek maaşla İstanbul Büyükşehir’de iş teklif etmişler, o da kabul etmemiş, şimdi diyor ki ‘iyi ki etmemişim’. Ancak asıl konumuz bunlar değil, konumuz İstanbul seçimlerinin neden kaybedildiği ve İmamoğlu’nun mazbatasının neden verilmediği konusudur.
Önce AK Parti İstanbul seçimlerini neden kaybetti, onu konuşalım. Cumhurbaşkanı teşkilatlara kızmış, operasyon yapılacakmış haberlerini okudum ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Şayet Cumhurbaşkanı hakkaniyetle suçlu arıyorsa önce damadı Berat Albayrak’ı Bakanlıktan alacak toplumu bir rahatlatacak. Seçmen bu işi o kadar kafaya takmış ki seçim pusulasına ‘damat varsa ben yokum’ yazacak kadar ileriye gitmiş. Cumhurbaşkanı hâlâ daha suçu başkalarında arıyorsa yanlış yapıyor. AK Parti o kadar çok hata yaptı ki akıllara zarar. Yılbaşından itibaren poşetleri paralı yaptı. Buna öyle büyük bir tepki geldi ki anlatamam, poşetin zamanı şimdi miydi? Soğan ve patates konusunda da çok hata yapıldı. Baktın ki soğan patates iç piyasada yeterli değil, ithal edersin tüm piyasaya verirsin olur biter. Milleti kuyruklara sokup bir de peşinden ‘bu kuyruk varlık kuyruğu’ deyip adeta dalga geçer gibi beyanat vermek de işin tuzu biberi oldu.
Demokrasinin en güzel yönü halkın iradesine, yani sandığa saygılı olmaktır. Daha düne kadar her şey sandık derken şimdi yok sandıklarda şu hile var, bu hile var deyip 15 günden beri adama mazbatasını vermemek fevkalade yanlış bir şey. Refah partisine herkes ateş püskürürken Ankara’yı ve İstanbul’u aldığında anında mazbatalar verildi mi verildi! O zaman şimdi aynı şeyi yapma sırası bizimkilerde. Adam gibi koltuğu bırakıp seçmene saygılı olmak zorundalar. Bu iş uzadıkça toplumun AK Parti’ye tepki duyduğunu da unutmamak lazım. Bazı şeylerin şüyuu vukuundan beterdir. Toplumdaki kanaat evrak temizliği yapmak için zaman kazanmaya çalışıldığı yönündedir. Bu doğru olmayabilir ama dedim ya bazı şeylerin şüyuu vukuundan beterdir. Bana sorarsalar adam gibi yenilgiyi kabul edip koltuğu sahibine bırakmaları erdemliktir. Bu iş Dünyanın sonu da değil, kaldı ki önümüzdeki 4 yıllık süreçte Hükümet toparlanmaz, milletin bu uyarısını da anlamazlıktan gelirse 2023’ün hayal olduğunu da unutmasınlar. İmamı Gazali Hazretleri ‘dost acı söyler’ buyurmakta. Bu bizim yazı da dostlarımıza acı ama gerçek nasihatlerdir. AK Partili Belediyelerin büyük bir kısmı sınıfta kaldı; adam kayırma, rüşvet, iltimas, zamparalık almış başını gitmiş. Bunu eskiden CHP’liler yapardı, şimdi bizimkilerde alıştılar ama hem toplum hem de Allah uyarıyı verdi. Umarım önümüzdeki süreçte bu hatalar düzelir de herkes aklını balına alır. Şehrimizde Belediyelerin bir kısmının adeta çetelerin emrine girdiğini havada uçan kuşlar dahi biliyor. Umarım herkes gerekli dersi alır da bu hatalardan vazgeçer. Bugünlük de bu kadar, kalın sağlıcakla.