İşte Samsun Farkı

Son günlerde yaşadığımız kent olan Samsun, sık sık konuşulur oldu. Bir Samsunlu olarak yaşanmasını istemediğimiz terör olayı (2 emniyet mensubu polisimizin şehit edilmesi) ne karşı verilen teröre karşı Samsunluların ve Samsunun ileri gelen yöneticilerini bir araya gelip aynı görüş doğrultusunda birlikte açıklama yapmaları ve şehitlerimize Samsunlu olarak 7"den 70"ine sahip çıkılması ve terörü lanetlemeleri, Türkiye"de 72,5 millet var diyenlere cevap gibiydi adeta. Şiddete ve teröre karşı tek yürek olan Samsun, daha önce teröre ve teröriste destek verdiği gerekçesi ile kapatılan DTP genel başkanı Ahmet Türk"ün adliye çıkışı uğradığı fiziksel saldırıyı da şehrimizin ileri gelenleri ve halkımızın aynı şehitlerimize sahip çıkıldığı şekilde tepki verip kınanmıştı.

Türk milletinin anaları, 72,5 ırk var denilen ırkı öyle bir yapmıştır ki soframıza koyduğumuz yemeklerin çeşidine varıncaya kadar aynı damak tadı, aynı lezzet ve aynı millet olmuştur. İşte bu millet Türk milletidir. Sofralarımızda karalâhana, fasulye, tarhana, keşkek, lahmacun, isot, hamsi, bulgur pilavı, mısır ekmeği, tandır, üzümüyle, pancarıyla, doğusuyla-batısıyla, güneyiyle-kuzeyiyle aynı toprak bu millet.

İşte o zaman ben derim ki Türk anaların kurduğu bu sofranın tuzu mu, şekeri mi, biberi mi yoksa soğanı mı eksik konulursa damak tadı değişmez mi?

Sadece bu yönüyle bakıldığında dahi (tabi ki nerden baktığına bağlı), toplumun birbirine kaynaşmış olduğunu, bütün problemin siyasi olduğunu fark etmiştir Samsun insanı ki mahkemesi nedeniyle Samsun Adliyesi" ne gelen Ahmet Türk"e yapılan saldırıyı da kınamıştır. Samsun halkının güvenliğini sağlamak için görev yapan ve Samsun"da şehit edilen polis memurlarımız Hüseyin Koç ve Malik Saykal" a sahip çıkmışlardır. Ancak bir fark var! Bir tarafta fiziksel saldırı, diğer tarafta silahlı saldırı! Silahlı saldırıda ölüm, fiziksel saldırıda burun. Her iki saldırıyı da onaylamak mümkün değildir. Fakat ne yazık ki bir tarafta ölüm bir tarafta siyasi kaygılar. İşte ayırt etmemiz gereken fark buradadır diye düşünüyorum. Fiziksel kavgalarda tekrar bir araya gelip el sıkışılabilir, fakat şehitlerimiz ve Türk milletine karşı verilen bu kavganın son bir haftada tarafı olan şehit Yüzbaşı Levent Çetinkaya" nın, şehit astsubay Süleyman Gür" ün, emniyet görevlisi şehit Hüseyin Koç ve şehit Malik Saykal" ın ve isimleri dahi bilinmeyen yaralı erlerin ellerini kim tutacak? Tutamazlar, çünkü onlar şimdi şehit.

                Peki, bu vatanın doğusunu, batısını, güneyini, kuzeyini korumak için göğüslerini siper etmiş ve şehit düşmüş, toprağı için kanını akıtmış, sadece tek düşüncesi toprağını ve milletinin bölünmez bütünlüğünü tehdit altında düşündüğü için ve kendisine kurşun sıkılıp ölümle tehdit edildiği halde bu analar ve babalar askere çocuklarını gurur ve onurla gönderiyorlarsa işte tam o zaman ki düşünmemiz gereken oyun ve oyuncuların ne kadar moralleri bozuluyor ki askerimize ve polisimize kurşun atmak ve güvenmemek, saf dışı bırakmak istemeleri bölünmez bütünlüğümüzü bozmak için işlerinin ne kadar zor olduğunu Samsun ve Samsun halkı son bir haftada yapılan eylemlerle göstermiştir.

Aynı duyarlılık ve birlik beraberlik içinde Güneydoğu ve Doğu Anadolu da Türk askerine karşı yapılan PKK eylemlerini de Samsunlu" nun yaptığı gibi kınanması ve halkça tepki verilmesi huzuru ve adaleti sağlayacaktır. Benim burnum çok kıymetli, Hatice ananın oğlu önemli değil mantığı bitmelidir.

Açılım yapılacaksa vatandaşla siyasetçi bir olmalıdır. Güneydoğu ve Doğu Anadolu da en azından bundan sonra vurulan askerimize her nerede vurulmuş ise oranın halkı sahip çıkmalıdır(Tabi ki şiddet olmaması önceliğimizdir).Ve burada da halkın öncüsü olan siyasetçilere görev düşmektedir. Bütünü ayırmak için verilen bu kadar kötü niyetli mücadele ile hiçbir yere varılamayacağı görülmüştür. Başarı şansı da hiç yoktur. 80 öncesi sağ- sol çatışmasından medet umanlar bugün Türk-Kürt çatışmasından menfaat sağlama kaygısına düşmüşlerdir. İşte burada Mustafa Kemal Atatürk"ün gençliğe hitabı akla gelmektedir. O hitap da işte budur; “Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir (kaos yaratılmak istenebilir)”     

20 Ekim 1927"de yazılmıştır bu Gençliğe Hitabe. Bugün ise 21 Nisan 2010. Milletimize ve şehit ailelerine Allah" tan sabır şehitlerimize Hakta ala" dan rahmet dilerim.

Devletin bekası ve bütünlüğü noktasında, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden yana olmak en büyük şereftir. , onurdur, gururdur." Büyük milletimizle ve ebedi devletimizle, sevdiklerinizle ve sevenlerinizle; dirlik ve birlik içinde nice mutluluklara, başarılara, güzelliklere erişmenizi diler, saygılar sunarım.