İSTİKLAL MARŞINA İNANMAYAN...

Adnan Bahadır

İSTİKLAL MARŞINA İNANMAYAN ÜLKEYİ TERKETSİN

Her ülkenin kurtuluşunu, bağımsızlığını, var oluşunu simgeleyen milli marşına hepimizin saygı duyması insanlığımızın gereğidir. Bizim milli marşımız olan İstiklal Marşı çok farklı

şartlarda, çok farklı bir kişi tarafından, çok farklı bir ortamda ele alındığından çok farklı bir anlam taşımaktadır.1921 yılında merhum Mehmet Akif Ersoy tarafından ele alınan milli marşımız yazıldığı günlerde, henüz Çanakkale'deki büyük savaş ve Balkan Harpleri devam etmekte idi. Akif yazacağı marşın bir ülkenin sonuna dek milli marşı olacağını bildiğinden, içerisinde bulunduğu şartların nasıl şekilleneceğini, yeni dünya düzeninin nasıl olacağını, ülke sınırları, kurtuluş mücadelesinin akıbeti, peşinden ikinci dünya savaşının ülkemizin geleceğini nasıl etkileyeceğini bilemiyordu. Ancak taşıdığı inanç, iman, milli mücadeleci ruhu ona yerinde durdurmayacak kadar heyecan veriyordu. Burdur milletvekili olarak görev yapmakta iken yazmaya başladığı İstiklal Marşı'na başlayınca, Taceddin Dergâhına gidip orada tam on gün kalarak inzivaya çekilmiş, gece sabahlara kadar uyumamış, bazen uyurken aklına gelenleri uyanıp odanın duvarına yazmış. Yazdığı müsveddeleri karalamış, yırtmış yeniden yazmış. Adeta bir çocuğun sevindiği gibi sevindiği anlar olmuş, ama aslında Çanakkale"ye hiç çıkmamıştır. İlk beş beyiti yazarken, sürekli olarak askere ve ülkede yaşayanlara moral verip onları zinde tutmaya çalışmış, bu işten galip çıkmanın değil Türkiye'de yaşayanların dünyada yaşayan tüm Müslümanların bir kurtuluş vesilesi olacağını söylemiştir. Bu olay onu o kadar etkilemişti ki her gece rüyaya yatıp yine Allah"tan ülkesinin bu hain kuşatmalardan kurtulması için dua ve niyazda bulunuyor. Nihayetinde çok enteresan bir rüya görerek ülkenin bu sıkıntıdan çıkıp, bağımsızlığa kavuşacağını anlıyor. Bunun üzerine onuncu mısrayı farklı yazıyor. Nasıl diyecek olur iseniz, işe birinci mısradan başlayalım. Birinci mısrada "korkma" zira Müslüman ümitsiz olmaz diyor. "Sönmez bu şafakta" anlatılan şafak bugünkü yaygın

anlamda kullanılan şafak değil, güneş battıktan sonra batı ufkunda kalan al kırmızı aydınlıktır. Onuncu kıtadaki şafak ise çok farklı olarak bugün anladığımız manadaki sabah şafağıdır. İkinci kıtada Sancağa canlı imiş gibi seslenip, "çatma çehreni ey nazlı hilal" derken üzülme ve kızma zira mutlaka hak ettiğin değeri bulacaksın diyor. Üçüncü kıtada Türk insanın karakteri olan hürriyet sevdasını anlatarak ta ezelden beri olduğu gibi bundan sonra da öyle olması gerektiğini anlatıyor. Dördüncü kıtada istilacı Batı ülkeleri silah ve sahte medeniyet gösterişleri ile, gerçek yüzleri olan haçlı zihniyetini ortaya koyup milletimizi yok etmeye uğraştıklarını anlatıyor. Beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci ve dokuzuncu kıtalarda düşmanların alçaklığından verilen şehitler ve onların yattığı yerin toprak olmadığını bu vatanın cennet olduğunu ve onun için herkesin canını fedaya hazır olduğunu vücuduna namert eli değmeyip camilerde ezanlar okunmaya devam ederse, işte o zaman sonsuz şükredeceğini anlatıyor. Onuncu ve son kıtada ise ilk kıtanın tam aksine, artık vatanın kurtulduğunu bayrağın dalgalanacağını ve gerçek şafağın geldiğini anlatıyor. Bu ruh hali ile ve inançla yazılan milli marşımıza saygı duymayanların, kim ama kim olursa olsun yapması gereken bence bu ülkeyi terk etmektir. Çünkü bastığı toprak şehit kanı ile alınmıştır. Onlara saygısı olmayanın o topraklarda yaşam hakkı da yoktur. Bu benim düşüncem, ister beğenin ister beğenmeyin, ama milli duyguları yok olup, saygısız olanlara benimde saygım yoktur. Hoşça kalın.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.