İnsanların bütün hareketleri melekler tarafından takip edilmektedir. Her davranışın mutlaka dini bir yanı ve dinen yapılacak bir yorumu vardır.
İnsan her söz ve davranışını ibadete dönüştürebilmelidir. Müslümanın her davranışı ibadet formatında olmalıdır. Müslümanlar hesabın değil nasibin peşinden koşmalıdır.
“Hesabi Müslüman” değil, “Hasbi Müslüman” olmak önemlidir.
Her işte Allah rızasını hesaba katan Müslüman hasbidir. Her sözde Peygamberimizi hatırlayan Müslüman hesabi olamaz. Her yaptığının Kur’ani olup olmadığını düşünen harami işlerle uğraşamaz. Her yaptığının Peygamberimiz sünnetinde yerinin olup olmadığını hesaba katan yalan söyleyemez.
Yalandan ve haramdan uzak duran kimse Kamil Müslüman olur. Böyle olan Müslümanlar hesap adamı değil nasip adamıdır ve hasbi Müslümandır. Allah rızasını hesaba katmadan yapılan ibadetler boşa çıkar. İçerisinde riya olan davranışlar kişiye her hangi bir uhrevi fayda getirmez.Yapılan amellerde insanlara hizmet amacı yoksa onların uhrevi karşılığı da yoktur.
Kendi egosunu tatmin veya kendini tanıtım amacıyla yapılan bütün ameller karşı tarafa faydası olsa bile yapana faydasızdır. Kendi geleceğini ve istikbalini hesap ederek gecesini gündüzüne katıp insanlığa proje sunan ve hizmet ettiğini düşünenler aslında kendilerine hizmet yapmış olurlar ve bu yaptıklarından hiçbir uhrevi sonuç elde edemezler.
Başkalarıyla hesabını paylaşmasa dahi, insanların neyi niçin yaptıklarını yaratan Zül Celal Hazretleri bilmektedir. Kendi hesabı için başkalarına hizmet edenler, helalle sahur yapıp haramla iftar edenlerin durumunda olurlar. Güzel bir işe başlamıştırlar ama sonucun kendileri için hayırlı değildir.
Özellikle kamunun ve kurumun mallarını, imkanlarını ve fırsatlarını kendi hesapları için harcayanlar, pozisyonlarını kendi geleceklerine sermaye yapanlar, yaptıkları faydalı işleri boşa çıkarmış olurlar. Kamunun malı, makamı, imkanı ve sunduğu fırsatlar; emanettir. Bunlar kamu için değerlendirilir. Aksi, emanete ihanet olur ki; münafıklık alametidir.
Günümüzde amellerini boşa çıkaran bir çok kimseyle karşılaşabiliriz. Halka hizmeti hakka hizmet kabul edip, bunun için siyaset hesabı yapanların, sahip oldukları imkan, mekan ve fırsatları kendi hesaplarının sermayesi olarak kullanmaları bütün amellerini boşa çıkarmak için yetecek olumsuzluktadır.
Kamunun imkan ve makamına sahip olanların, bulundukları bu pozisyonlarını kendileri için fırsata dönüştürme gayretleri içinde oldukları zaman zaman görülmektedir. Hedeflerinde insanlara hizmet yapmak olsa bile, pozisyonlarının sağladığı fırsatları bunun için kullanmaları haramdır, günahtır. Kendilerine emanet edilen makamlar ve imkanlar emanettirler, toplumun faydası için kullanılmalıdır.
Kurumunun imkanlarını toplumun faydası için harcamada ve değerlendirmede en üst düzeyde hassasiyet göstermek bir erdemlilik değil asli görevdir. Yapılan iyi işlerin boşa çıkmaması için her işin yapılışında Allah rızası hesaba katılmalıdır. Allah rızası için yapılan en küçük bir iş, Allah rızasının hesaba alınmadığı en büyük işlerden daha hayırlıdır.
Sorumluluklar, sorumluluk gerektiren pozisyonlar, makam ve imkanlar, insan iradesine verilmiş tasarruflar; emanettir. Emanete riayet mü'min davranışı, ihanet ise münafık özelliğidir. Sözü edilen emanetler ve benzerlere, ne için emanet edilmişse onun için tasarruf edilir. Bu emanetler üzerinden kişisel menfaat çıkarma gayretine girmek, emanete ihanet sayılır.
Özellikle, kamu makamları; kamuya hizmet amacıyla, kamunun sunduğu emanettir. Kurum makamlarının gücünü, kendi hesabı için kullananlar; emanete ihanet etmiş olurlar. Küçük bir ihanet; yapılan bütün ve büyük emekleri ortadan kaldırır. Makamı; emanetin asaletine uygun şekilde, emanetin sahibi adına, Peygamberi bir anlayışla ve ibadet şuuru ile kullanmak gerekir.
Üstlere hürmet ve saygıyı gerekli kılan makam, astlara sevgi ve merhameti de zorunlu kılmaktadır. Esas olan ise; makamı emanet görüp, hizmete tahvil etmektir. Emanetin sahibi; emaneti verendir, bu konuda müslümün için kural; Allah'ın çizdiği sınırlardır. Takdir, tebrik ve teşekkür hak edenler; emanete de riayet etmişlerdir. Takdirde ittifak; doğru yapılanların lisana ve hâle yansımasıdır.
Tenkit, tahkir ve tekfir ise; emanete ihanetin somutlaşmış cevabıdır. Toplumsal teveccühün oluşmasında reel değerlendirme yapılabilmesi için yalanın sermaye olmaktan çıkması gerekir. Sermayesi yalan olan hiç bir hareket; teveccüh oluşturamaz. "Yalanla iman bir arada olmaz" ata sözünden hareketle; yalancıya da emanet teslim edilemez. Emanetin sahibi; haini, asiyi, cahili, faciri, fasıkı tespit etmek zorundadır. Emaneti teslim alan kadar, emanet sahibinin de sorumluğu vardır. Emanetin kime teslim edildiği bilinmelidir.
Kamunun gücünü kullanarak kendini ön plana çıkarmak ve bundan da gelecek inşaa etmeye çalışmak, en hafif ifadeyle "İtibar Hırsızlığı"dır.