İyi İnsanlar Ve 28 Şubat!

Şeyma Taş

 

28 Şubat; bir yığın acının yaşandığı tarihin adı…

Anayasamızın hiç değişmeyen, değişmesi teklif dahi edilemeyen maddesindeki “Türkiye Cumhuriyeti hukuk devletidir” yargısı o günlerde yalnızca bir söylemden ibaret kalmıştı. Bugün hüzün rüzgârlarının şiddetle estiği o günleri derinden yaşayan bir isimden bahsetmek istiyorum.

Adı: Hüda Kaya.

Geçtiğimiz günlerde İHH İnsani Yardım Vakfı gönüllüsü Şennur Güneysu öncülüğünde Samsun'a geldi. Mütevazi ve içten tavırlarıyla dikkatimi çeken Kaya'yı dinlerken içimdeki dallar çatırdadı. O günlerde henüz çocuk yaşta olduğumdan yasaklara müdahil olamasam da sonrasında herkes gibi birçok yerde başroldeydim.. Hüda Kaya'nın geleceğini duyduğumda şu önyargı ile yola çıkmıştım: Merkez medyanın sunduğu ortamda şımarıklık yapan 28 Şubat mağdurlarının söylemlerini bir kez daha duyacağım korkusu içimdeydi. Ancak büyük yanılgı içine düştüğümü gider gitmez anladım. Beni büyük vicdan muhakemesine tutan bu ismin öyküsüne bu hafta köşemde yer vererek, o yürekli insanların hâlâ aramızda yaşadığına dikkat çekmek istiyorum.Hüda Kaya, 1960 İstanbul doğumlu. İdeolojik kamplaşmanın ortasında İslamiyet'le tanışmış. İran İslam inkılabının gerçekleştiği 1979'un şubatı Hüda Kaya'nın zihinsel değişim dönemi diyebiliriz.Kendi değişiminin etkisini ailesine de yansıtan Kaya'nın 3 kız, 2 erkek olmak üzere 5 çocuğu var. Kızları ile birlikte başörtüsüne özgürlük adına büyük mücadele vermişler. Kaya'nın ilk mücadelesi başörtüsü ile ilgili yazdığı bir yazıyla başlıyor. Ve bu yazıyla birlikte ilk yargılanma geliyor. Sonrasında tüm ailesinin müdahil olduğu bu yargı süreci ile yaşamlarının büyük imtihanı başlamış oluyor.Malatya İnönü Üniversitesi'nde başörtü yasağı uygulanmaya başladığı dönem Hüda Kaya ve kızları mağduriyete sessiz kalmamak adına destek amaçlı eylemlere katılıyorlar. Kızları Nurcihan, “özgürlük duası” İntisar ise “özgürlük şiiri” okuyarak destek olmaya çalışıyor. Ancak bunun bedeli çok ağır oluyor.Demokrasinin mevcut olduğu söylenen bir ülkede bu isimler haklarını savundukları için yargılanıyorlar. İddianamelerin keyfiyet üzerine olduğu her hali ile ortada. Nurcihan'ın iddianamesinde ki şu açıklama buna çok güzel bir örnek: “Islık çalarak halkı kışkırtma.”Ancak Nurcihan, ıslık çalmayı bilmediğini hatta koğuşta bunu ona öğretmeye çalıştıklarını söylüyor. Nurcihan, cevap bulunamayan bu haksızlıklar içinde büyüyen isimlerden sadece biri…Tüm bu yasak ve işkenceleri belli kesime ayar vermek olarak da özetleyebiliriz.Herkes diğerini kendine benzetmeye kalkışıyor. Siyasal yönetimin kendi keyfi ve eğilimine göre koskoca ülkeye istikamet belirlemesi elbette tek yönlü bir gücün gösterisi olamaz. Dış güçlerin müdahil olması çok olağan… Ancak bu durum Türkiye için demokratikleşme konusunda eksi puandır. Farklı yaşamların, farklı düşüncelerin güvencesi hukuksa, bunu doğru uygulamak için çok geç kalmış değil miyiz?Bu olanlara binaen devlete ve millete küsmüş bazı söylemlere kulak kabartıyoruz. Hatta bazı çevreler farkında olmadan bunun olması gerektiğini bile vurguluyor. İşte onlara sorulacak en güzel soru şu: “Sevgilinin lütfunu gördüğünüz zaman onu sevmek kolaydır. Peki, ya kahrını görünce de sevebilir misiniz?" Bazen bir olay…Bazen bir isim…İşte bu zaman tünelinde Hüda Kaya gibi isimler bizim için ders olmalı. İlerlenilen yolda aynı hataları hiçbir kesime yaşatmamak adına güzel bir ülke eğilimine yönelerek yolumuza devam etmeliyiz. Umudu kaybetmeden ortak adaletin mümkün kılınabileceğine inanalım…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.