İnancımızın gereği zorda kalmışlara yardım etmek, evsiz kalanlara ev bulmak, yurtsuz kalanları misafir etmek, aç ve susuz kalanları doyurmak en önemli vazifelerimizdendir. Bu konuda en ufak bir itirazım da yok, ancak bugüne dek bu insanlarla yaşadığım bazı olaylar ve şahit olduklarım beni bu yazıyı yazmaya mecbur etti. “Nedir yaşadıkların?” Derseniz, bu konuda daha önce de siz değerli okurlarımla hasbıhal etmiştik ancak aradan geçen zaman sürecinde durumun daha da kötüye gittiğini görünce, bu işin kabak tadı verdiğini ve bazı konularda bir çözümün bulunması gerektiği kanaatine vardım. Yurdumuzda bulunan yabancılara bakıldığında Iraklı ve Suriyeliler ağırlıklı olmak üzere Türkmen, Afgan ve İranlıların bulunduğunu söylemek mümkün. Bu insanların tamamına yakını bulundukları ülkede yaşanan iç savaşlar ve baskılar sonucunda ülkelerini terk edip ülkemize gelmiş insanlardan oluşmaktalar.
Buraya kadar olanına eyvallah ancak bu insanların geldikleri günden bugüne dek geçen zaman dilimi içerisinde gerek sosyal hayatta gerekse çalışma hayatında ülkemize veya şehrimize olan katkıları ve zararlarını ele aldığımızda, en ufak bir katkılarının olmadığını ancak her türlü zararları olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Suriyeliler genellikle kıpti karakterinde tembel, miskin, erkeklerinin bir kısmı her türlü ahlaki zaafiyeti olan insanlar, kadınlarının bir kısmı ahlaklı ama bir kısmı her türlü ahlaksızlığın içerinde olan insanlar. Iraklılar ise onlardan biraz daha farklı, daha kültürlü, daha seviyeli ve daha düzgün insanlar, ama onlar da tembel insanlar, alışmışlar miskin miskin yattıkları yerden para kazanmaya, deseniz onlara ki gelin size iş vereyim çalışın, asla gelip çalışmak istemiyorlar. Bunu derken tamamına genelleme yapmak istemiyorum, elbette içlerinde çalışan insanlar da var ama kahhar ekseriyeti çalışmadan para kazanma derdinde.
Ladikte bulunan Tavuk Çiftliklerinde hem Iraklı hem de Suriyeli çalıştırmak istedim, maalesef hiç birisi çalışmadı, biz çalışmaya alışkın değiliz bize masabaşı iş bulun orada çalışalım dediler. Peki, masabaşında ne yapacaksınız? Diye sorduğumda, oturup yazarak çizerek iş istiyoruz dediler. İyi güzel de burada milyonlarca insan Üniversite mezunu olmasına rağmen, işsiz dolaşırken siz Türkçe bilmeden masa başında nasıl iş bulacaksınız? Diye sorunca da, başka türlü çalışamayız deyip işin içerisinden çıkıyorlar. Gazetenin matbaasında bu insanlardan çalıştıralım dedik, aynı şekilde beyefendiler hanımlarının sıcak yataklarını bırakıp gece çalışamayacaklarını söylediler. Peki, “ne yapacağız bu insanları?” derseniz, Devlet bunlarla ilgili ciddi bir çalışma yapmalı, tamamını kayıt altına alıp, aynı TC vatandaşlarının olduğu gibi onların da GBT’leri olmalı, bir suç işlediklerinde GBT’lerine işlenip, ikinci suçu işlediklerinde doğru memleketlerine yollanmaları gerektiği kanaatindeyim.
Bu insanların ülkemizde sicil kayıtları olmadığından, suç işlediklerinde yaptıkları suçla ilgili dosyalarına eklenecek bir şeyleri de yok, o yüzden adamlar istedikleri gibi suç işliyorlar, yakalandıklarında da karakolun bir kapısından girip diğer kapısından ellerini kollarını sallayarak çıkıyorlar. Bu konuda Devletimiz ciddi bir çalışma yapmalı, aksi halde gerek asayiş noktasında gerekse ahlaki noktada içerisinden çıkılamayacak sıkıntılarla karşılaşabiliriz. Çiftlik mahallesinin en önemli noktaları bu insanlarla dolup taşmış durumda, eskiden şehrin en kıymetli yeri olan bu muhitler artık Araplar’ın mekânları olmuş durumda. İşin daha da garip tarafı her taraf Arapça tabelalarla dolmuş durumda, zaten işyerlerinin bir kısmında İngilizce tabelalar vardı, şimdi de Arapça tabelalar eklenince işin içerisinden çıkılmaz bir noktaya doğru gidilmekte.
Birde bu işin kabak tadı veren dilenciler konusu var, vaktim oldukça Ulugazi Camiine vakit namazlarına cemaate gitmeye çalışıyorum. Ulugazi Camiindeki Suriyeli dilencileri artık ezberlemiş durumdayım, evdeki çocuklardan çok onları görmeye başladım. Cemaatten bir kısmı onlara bari girin namaz kılın deyince de duymazlıktan geliyorlar, ama bu genç kızların dilendirilmesi çok üzücü bir durum. Anladığım kadarıyla bunlar her camiyi parsellemişler, Ulugazi Camisinin dilencileri iki anne ve çocukları, çocuklar ayrı dileniyorlar, anneler ayrı dileniyorlar. Cemaatin bir kısmı da olayın farkında olduğundan onlara siz artık bu Caminin cemaati oldunuz, bari Allah rızası için Camiye girin de bir vakit de namaz kılın diyorlar ama onların namazla, niyazla işleri yok, onların işi parayla. Yabancılar idaresi mi bu işe el atar yoksa belediyeler mi bilmiyorum, ama bu kabak tadı verdi artık birileri Allah rızası için bu işle ilgilensinler diyorum ve sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.