Yakınlarımızı, akraba ve komşularımızı hastalandıklarında ziyaret etmek ve gerekli ihtiyaçlarını karşılamak dini ve insani görevlerimiz arasındadır.
Onlara acil şifalar dilemek, güler yüz ve tatlı dille hastalıktan en kısa zamanda kurtulacaklarını ve sağlıklı bir hayata döneceklerini söyleyerek motive etmek, maddi tedavileri için gerekiyorsa imkan sağlamak ve hastalıklarının durumuna göre ilgili doktorlara götürmek de yine hastalara karşı olan insani ve dini sorumluluklarımızdandır.
Tüm müdahalelere rağmen sağlığına kavuşamayan ve ölümü bekleme noktasına gelen hastalara karşı daha da titiz olmak gerekmektedir.
Son nefesini vermekte olan hastaya “Kelime-i Şahadet” getirmesini sağlamak amacıyla yanında sevdiği kimselerin hafif sesli olarak “Kelime-i Şahadet” getirmeleri yine hastaya karşı olan ve titizlikle uygulanması gereken insani ve dini görevlerimiz arasında yer almaktadır.
“Her canlı ölecektir” ilahi fermanının gereği olarak hastalarımız veya hastalanmadan bir vesile ölüm gerçeği ile karşılaşan aile fertlerimize, yakınlarımıza ve komşularımıza karşı da bir takım görev ve sorumluluklarımız vardır.
Ölüm gerçekleştikten sonra yerine getirilmesi gereken defin işlemleri ve cenazenin kabre kadar götürülüp, ebedi istirahatgahı olan kabre yerleştirilmesi de diğer insanların üzerine birer vecibedir.
Ehli sünnet akaidine göre, ölünün kabre yerleştirilmesinden sonra onun için yeni bir hayat başlamaktadır.
Münker ve Nekir meleklerinin ölüyü sorguladıklarına ve bu sorgulamanın sonucuna göre, ölen kimsenin dünya yaşamındaki ameliyeleri de dikkate alınarak kendisi için bir kabir hayatı başlayacağına, kabrinin ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukur olacağına, ölünün kabirde de ceza veya mükafatla karşılaşacağına inanılmaktadır.
Bir kısım din alimleri ve ilahiyatçılar kabir azabının olmadığını kısık bir sesle ifade etseler de, kabul görmüş olan görüş kabir azabının ve kabir yaşamının varlığı doğrultusundadır.
Hayatta olan insanlar, ölünün arkasından ölümden ders çıkarmak ve ölen kimse için dua ve niyazda bulunmak durumundadırlar.
Bunun için de, kabirleri ziyaret etmek gerekmektedir.
Kabir ziyareti, Peygamberimizin yerine getirdiği işlerdendir ve sünnet kabul edilmektedir.
Ahirete irtihal etmiş yakınlarımız olmasa bile sık sık kabirleri ziyaret etmemiz çok yerinde bir davranış olacaktır.
Eğer yakınlarımız varsa kabristan ziyaretlerinin yanı sıra bizzat yakınlarımızın kabirlerini ziyaret etmemiz Peygamber sünnetinin gereğidir.
Kabir ziyaretinde, kabristanlığa girildiğinde tüm kabir halkına selam vermek, hepsi için dua ve niyazda bulunmak, zamanımız ölçüsünde Kur’an-ı Kerim okumak kabir ziyaretinin adabındandır.
Kabir ziyaretine gidenlerin kabirde bulunanların ruhları tarafından tanınacakları, kendilerine verilen selamları alacaklarına inanılır.
Kabirden yatan kimselerin ruhunun bizleri gördüğü dikkate alındığın da çok titiz ve vakarlı bir davranışla ziyareti yapmak esas olacaktır.
Kabir ziyaretinde Yasin-i şerif, Tebareke, İhlas ve Fatiha sureleri okunup, ölüye hediye edilmelidir.
Bunları bilemiyor ve okuyamıyorsak, kendi hal ve lisan dilimizle dua ve niyazda bulunuruz.
Kabristanlıkları ziyaret edelim, başta yakınlarımız olmak üzere ahirete irtihal eden tüm Müslümanlar için dua ve niyazda bulunalım, kendimiz de kabirlerde yatanların halinden ders ve ibretler çıkaralım.