Öncelikle siz büyük Samsunspor taraftarlarını yine her zamanki gibi saygı ve sevgi ile selamlıyor ve yazıma geçmek istiyorum. 2013-2014 sezonu hepinizin de bildiği gibi 17 Ağustos akşamı başladı ve kendi sahamızda taraftarlarımız önünde İBB ile oynadığımız ilk maçımızı malesef 94:45' te yediğimiz talihsiz bir gol neticesinde sahadan bir sıfır mağlup ayrılarak bu yıl 4 takımın düşeceği PTT 1. Ligi'ne malesef şanssız ve kötü bir başlangıç yapmış olduk. İsterseniz gelin şimdi hem trübünlere hem de maça giderek kendi bildiğim doğrularımı bana ayrılan köşemden sizler ile paylaşmak istiyorum.
Evet öncelikle ilk olarak maça gelerek neredeyse stadın yarısından çoğunu dolduran büyük Samsunspor taraftarlarımızdan bahsedelim. Gerçekten de hem gurbetten hem de Samsun'dan maça 2 saat kala stada gelmeye başlayan taraftarlarımızdan sizlere bahsetmeye başlarken dün maçtan saatler evvel stadyumun oralarda yeni tanıştığımız gurbetçi bir taraftarımız ile yaşadığım bir olayı da son paragrafta özel bir not olarak sizler ile paylaşmak istiyorum. Eline bayrağını alan üzerine formasını giyen kucağında bebeği, çocuk, genç, yaşlı, hatta engelli demeden mutlu bir şekilde maça gelen statda yerlerini alan taraftarlarımız inanın ki yine her zamanki gibi mükemmeldiler, harikaydılar. Hele hele o maç öncesi maratonda yapılan "Saygı Göster Formana, Atatürk'lü Armana, Şerefin için oyna, saldır Samsun hiç durma!" adlı yazılı olan kareografi yok muydu? Zaten sürekli yıllarca dilimizden düşmeyen deplasmanlarda, yollarda ve iç sahada söylediğimiz bu güzellik başta olmak üzere 90 dak. bıkmadan usanmadan her zamanki gibi hiç bir menfaat gözetmeksizin tek amaçları sadece takımlarını desteklemek olan fakat uzatmanında uzatmasında yediğimiz gol ile kahrolarak evlerinin yolunu tutan taraftarlarımıza da diyorum ki "Sizlere helal olsun sizler elinizden gelenin fazlasını yaptınız. Başınız dik, alnınız açık olsun! Daha yolun başındayız."
Şimdi gelelim maç içinde 5 tane (saydım) yüzde yüz goller kaçıran -sakın bana darılmasın- düştüğümüz yılda Kayseri, Beşiktaş, Eskişehir başta olmak üzere çoğu maçlarda ya boş kaleye gol atamayan ya da top kendi ayağında iken rakip oyuncu yerine kendi kendine çalım atıpda topu kaybederek bir çok pozisyonu harcayan ve hala bu özelliklerinden vazgeçmeyen top ile yapması gerekeni değil de yapmaması gerekeni yapmayı nedense kendine adet edinen, rakip kaleye doğru gideceğine bunu 90 dakika boyunca maç için de ya 1 yada 2 kez yapan diğer tüm topları ise ayağında ezen, aslın da kendisine kızarken bile daima kendisi için her ortam da söylemişimdir asla santrafor özelliği olmayan sadece kanat ve çizgi oyuncusu olan bitirici bir özelliği olan forvet oyuncusuna topu taşıyarak al da golünü at diyebilecek kadar yeteneği olan Ekigho'ya sesleniyorum. Sevgili Ekigho; sen iki yıldır Süper Lig'de oynayan bir futbolcusun. Şuna inan ki bu taraftarlar seni çok ama çok seviyolar. Fakat sen seni bu kadar çok seven insanları boş kaleye golünü atamayıpda senin sayende 4 yada 5-0 kazanacağımız bir maçı 1-0 kaybediyorsak işte o zaman sana "Ey Ekigho! Bırak her gol kaçırmanda başını iki avucunun içine alıp yere bakıp Ezik-ho gibi oynamayı da azıcık saha içinde bir zahmet gollerini at da Ekigho gibi sahada oyna" diye sitem ederler sonra da protesto. Benden hatırlatması sevgili kardeşim.
Şimdi sıra geldi benim daima öceki yıllarda da eleştirdiğim sağolsun hiç bir zaman da beni mahcup etmeyen ve yanıltmayan teknik direktörümüz Sn. Hüseyin Kalpar'a. Hocam sizin için aslında o kadar çok söylenecek ve yazılacak notlar var ki yalnız buna ne sayfalar, ne zamanım ne de kalemimin mürekkebi yeter. Fakat ben yine de liglerin ilk haftası olduğu için size fazla ağır eleştiri yapmayıp, birkaç hatırlatma yapmak istiyorum. Sn. Kalpar Allah aşkına maçın başından sonuna kadar nasıl olur da uzun topla doldur boşalt yaparak kendi saha ve seyircimiz önünde takımı tek forvet oynatarak kontra ataklar ile gol aramayı düşünürsünüz. Bunu açıkcası hiç ama hiç anlayamadım. Siz de aynı bizler gibi maçı sadece bir ayrıntı hariç o da göstermelik olarak kendinize ayrılan bölümde ayakta durarak, doğru hiç bir hamle yapmadan, oyunu okuyamadan sisteminiz ile düşünceniz ayrı bir şekilde seyredip durdunuz. Ayrıca da öyle bir oyuncu değişiklikleri yaptınız ki inanın bende dahil taraftarlarımız da ne diyeceğimizi şaşırdık. Hangi akla hizmet oyundan sahanın en iyilerinden biri olan kaptan Musa Aydın'ı 87. dakikada çıkarıp yerine Doğan'ı alıyorsun ya da Doğan'ı daha erken oyuna almıyorsun? Ya da 80 dakika bal yapmayan bir arı gibi sahada ne yaptığı belli olmayan bir Musa Sinan'a nasıl bu kadar katlanıp da yerine kamplarda sakatlığından dolayı tam olarak hazırlanamayan, çoğu hazırlık maçında bile deneyip de oynatmadığın Canberk'i böyle kritik bir dakikada oyuna sokarsınız. Şimdi sormak istiyorum size bunun nasıl bir izahı olabilir? Hocam sizin amacınız maçı mı kazanmak yoksa gençleri mi? Hocam iki olayda böyle kazanılmaz. Bu iş nasıl olur biliyor musunuz? Önce maçı alacağınız garanti skoru bulursunuz sonra da gençlerimizi, geleceğimizi belirli bölümlerde oyuna sürersiniz ve önce maçı sonrada gençlerimizin kendilerine olan güvenlerini cesaretlerini kazanırsınız. Bilmem anlatabildim mi? sn:Kalpar kenarıda kendinize ayrılan yerinizde diğer maçlarda da böyle işler yapmaya devam ederseniz İşler arap saçına döner. Sizin amacınız böyle sistemler ile rakip takım oyuncuları ile hocasına yardımcı olmak değil kendi yardımcılarınız ile kafa kafaya verip sahadan nasıl galip ayrılacağımızın planını yapmak. Saha içinde bir tane forvetin yokken siz hala Haluk'u yanınızda oturtuyorsanız bence size kulüp içinde sizinle ilgilenen bir yöneticinin "Bir dakika hocam! Siz ne yapıyorsunuz?" diye sizi uyarması gerektiğini aksi takdirde kötü günlerin bizi beklediğini size hatrlatmak istiyorum.
Bana ayrılan köşemden sizlere ve da etmeden evvel yazımın başındada belirttiğim gibi maçtan saatler evvel hem köşe yazılarımı okuyan hem de hayranlıkla Taraftarın Sesi'ni yakından severek takip eden yaşı 56 olan ve yaklaşık 40 yıldır da Almanyanın Stuttgart, kentinde yaşamını sürdüren fanatik bir Samsunspor taraftarı olan ve yaşamı boyunca yüzlerce kez stadda maç seyreden, kazanınca sevinen, yenilince de üzüntüden ağlayan sevgili Ahmet Temur ile konuştuğumuzda stadın bir kez bile çimine ayak basmadığını ve bunun en büyük hayali olduğunu anlatınca çok şaşırdığımı ve duygulandığımı da sizler ile paylaşmak isityorum. Evet kendisini o çok sevdiği çimlere ayak bastırdığımızdaki halini görünce ne yapacağımı bilemedim. Çünkü gurbetçi taraftarımız bir anda sahanın içinde namaz kılar gibi secde ederek, "Kurban olayım Samsunum'un stadının çimine ve Samsunsporumuz'un renklerine" demesi bence her şeyi anlatıyordu. Takımımızın soyunma odasına da indiğimizde çocuklar gibi mutlu olan ve ailesiyle maça gelen gurbetçimiz maç sonunda o kadar çok üzülmüştü ki. İşte gurbetteki Samsunspor sevdası bu dedim içimden ve bu vesileyle de tüm gurbetteki Samsunspor taraftarlarımızı ve çok saygı değer Samsunlu hemşehrilerimizi de saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Haftaya oynayacağımız Tavşanlı deplasmanında yeni transfer ettiğimiz ve bu hafta cezaları olduğundan oynayamayan futbolcularımız ile oradan en az 1 puan, 3 puan da neden olmasın diyor , herkesi Allah'a emanet ediyor, saygı ve selamlarımı iletiyorum. Kalın sağlıcakla...