10 Aralık 2009'da Bursa Mustafa Kemalpaşa"da maden ocağında meydana gelen göçükte 19 İşçi yaşamını yitirdi
23 Şubat 2010"da Balıkesir'in Dursunbey ilçesine bağlı Oda köy"de ki maden ocağında, grizu patlaması meydana geldi ve 17 işçi yaşamını yitirdi
Ve Tavşanlı"da daha dün toprağa verilen iki madencinin mezar toprağına serpilen su henüz kurumamışken bu kez de Zonguldak"tan gelen kara haber hepimizi üzüntüye boğdu. Türkiye Taşkömürü Kurumu"nun (TTK) Karadon Müessese Müdürlüğüne bağlı maden ocağında hazırlık işi yapan taşeron firma Yapı Tek Şirketi"nin faaliyeti sırasında, 17 Mayıs Pazartesi günü gerçekleşen patlamada 10 işçi yaralı olarak kurtarıldı. 4 gün süren kurtarma çalışmaları sonucunda ne yazık ki, mahsur kalan 30 işçinin cansız bedenlerine ulaşıldı.
Sağlam tahkimatı olan, yeterli havalandırma sistemiyle düzenli havalandırılan, iş sağlığı ve güvenliği yönünden alınması gerekli tüm önlemlerin alındığı bir ocakta rastlanılmayacak bir iş cinayetine daha tanık oluyoruz. Yaşananlara kaza demek mümkün değildir. İş sağlığı ve iş güvenliği açısından alınması gereken önlemlerin maliyet unsuru olarak değerlendirildiği, iş ve ekmeğe ihtiyacı olan işçilerin ilkel koşullarda çalışmak zorunda bırakıldığı bir çalışma ortamında elbette ki, işçilerin bir iş cinayetine kurban gitmelerinden başka bir sonucun çıkması mümkün değildir.
Küçük bir esnafın önemsiz bir eksiği yüzünden bile kırk dereden su getirerek açılışına izin vermeyen anlayışın, maden ocaklarının bilinen ve görünen onca eksiklerine rağmen, işçilerin kuralsız ve insafsız koşullar altında çalışmasına ve insan hayatına mal olacak bir faaliyete nasıl izin verdikleri mutlaka sorgulanmalı ve sorumlularından hesap sorulmalıdır.
30 işçinin ölümüne neden olan, kuralsız ve insafsız çalışma koşullarına, taşeronlaştırmaya ve ölüm (maden) kuyularının açılışına izin veren vahşi kapitalist sömürü düzeninin kendisidir. Kapitalizm için önemli olan işçilerin iş cinayetlerine kurban gitmesi değil, kapitalizm için asıl önemli olan işçilerin sömürülmesi sayesinde elde ettikleri aşırı karlar ve kapitalist sistemin devam etmesidir.
Kaçak ocakları ve taşeron şirketler aracılığıyla faaliyetlerini sürdüren Türkiye Taşkömürü Ocaklarıyla meşhur olan madenci başkenti Zonguldak şimdi 30 madencinin yasını tutmakta, tıpkı çıkardıkları kömür gibi karalar bağlamakta ve gözyaşı dökmektedir. Devlet erkânının yoğunlaştığı Zonguldak"ta, daha önceki "maden kazaları"nda olduğu gibi bol bol "üzüntü" mesajları havada uçuşuyor gerekli tedbirlerin alınacağı ve gerekenin yapılacağı söyleniyor. Ancak ne yazık ki, maden ocaklarını mezbahaya çeviren bu anlayış yıllardır yapılması gerekenleri yapmamakta direniyor. Her iş cinayetinden sonra işçiler ve sendikalar tarafından sürekli hatırlatılan, "yeterli iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması ve uygulamada taviz verilmemesi" sözleri duymazlıktan geliniyor.
Başbakan ise, "Bu bölgenin insanları bu tür olaylara alışıktır, ... Bu mesleğe giren işçiler bu tür şeylerin olacağını bilerek giriyorlar... Kaderleri bu..." diyerek, hizmet etiği kapitalist sistemi ve patronları korumaya çalışıyor ve yine faturayı kader deyip işçilere kesiyor.
Sayın Başbakan, iş cinayetleri ve maden işçilerin ölümü, bir kader ve iş kazası değil, kapitalizmin aşırı kar hırsı tarafından planlanmış bir cinayettir.
Madencilik sektöründe sağlıklı, güvenli, çağdaş bir çalışma ortamının yaratılması konusunda adım atmayanlar, ayak sürtenler bu acı tablonun böyle devam etmesini isteyenlerdir.
Aşırı kar hırsı ve taşeron firmalarda devlet tarafından göz yumulan kuralsız, güvencesiz çalıştırma koşulları nedeniyle iş cinayetine kurban giden maden işçilerinin aileleri ve yakınlarının acısını paylaşıyor ve başsağlığı diliyorum.
Bugün işçilere dayatılan ve işçilerin ölümüne neden olan, iş sağlığı ve güvenliğinin olmadığı çalışma koşullarına, kuralsız, insafsız ve karın tokluğuna çalışmanın adı olan taşeronlaştırmaya, işçiler için kölece çalışmanın kabulü demek olan 4-C"ye karşı çıkmak, işçilerin ve ezilenlerin yanında olmak hepimiz için vazgeçilemez bir görev olmalıdır.
Şimdi, aklımızı ve yüreğimizi teslim alan içimizdeki korkuya ve suskunluğa son verme zamanıdır.