Kırk yıl önce, 12 Eylül 1980 tarihinde ülkemizde askeri darbe oldu. Bizler o tarihte lise yıllarının başındaydık. Günlerden cuma idi. Günü net olarak hatırlıyorum. Samsun merkeze 13 km mesafede olan köyümüzden şehir merkezine giderken köyümüze yolcu taşımacılığı yapan araç yoldan geriye çevrildi. O zaman darbe olduğunu öğrendik.
12 Eylül darbesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi. Anayasa uygulamadan kaldırıldı. Askeri komuta zinciri içinde yapılan darbenin başında Kenan Evren vardı. 4 kuvvet komutanıyla darbeyi sahiplenerek savunan Kenan Evren'in darbe hakkındaki savunmasını radyodan o gün dinlemiştik.
Darbe öncesi günleri bugün gibi hatırlıyorum. Meclisteki kavgaların televizyon ve radyolardan habere dönüşmesiyle bizler de haberdar oluyorduk. Sokak çatışmaları ve şehirlerin kurtarılmış bölgeler olarak ikiye ayrılmasına şahit olmuştuk.
27 Mayıs 1960 darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından silahlı kuvvetlerin ülke yönetimine üçüncü müdahalesiydi 12 Eylül 1980 darbesi. Milletimizin hafızasında, her 10 yılda darbe yapmak sanki bir askeri gelenek olduğu algısı oluşmuştu. Darbe öncesi kaos ortamı insanları bezdirmiş, darbeye karşı direnme yerine bazıları darbenin gereğine bile inanmıştı. Darbe başkanı Evren, "darbe ortamı oluşsun diye bir yıl bekledik" sözünü söylediği basına yansımıştı.
Dönemin Süleyman Demirel hükümeti devrilmiş, 12 Eylül Darbesi sonrasında Kenan Evren ve kuvvet komutanlarından oluşan Milli Güvenlik Konseyi 1983 genel seçimlerine kadar Türkiye’ye ilişkin tüm kritik kararları almışlardı. Ülkemiz artık darbe konseyi tarafından idare ediliyordu. Siyasi partiler kapatılmış, parti liderleri tutuklanmış, bir çok kişi vatandaşlıktan çıkarılmıştı. Bir sağdan bir soldan idamlar yapılarak topluma denge mesajı verilmekteydi.
Üzerinden kırk yıl geçmesine rağmen hâlâ 80 darbesinin izleri ve tortuları milletimizin hafızasından silinmemiştir. Ortaya çıkardığı tahribat, dünya nezdinde ülkemizle ilgili oluşan olumsuz kanaat, milletimizin geleceğinin gölgelenmesiyle ilgili süreçlerin sonuçları ve etkileri şimdilerde de görülmektedir.
O dönemde kavga yapan, kavgaya neden olan, kan akıtan, can acıtan, çalan, çarpan, milletin ve kamunun malını zimmetine geçiren kimler varsa mutlaka huzuru mahşerde vebalini görecek, cezasını çekecektir. O günleri yaşayan 30'lu yaş üzeri olanlar ya ebedi aleme göç etti ya da son yıllarını yaşamaktadır. Görüp, yaşadıklarına mahşerde şahitlik yapacaklardır.
Darbenin konsey üyeleri ve o günün devlet idarecileri öldüler. Onlar da yaptıklarının ve yapmadıklarının hesabını verecekler. En doğruyu yüce Allah bilir. Son savunma yüce Mevlânın huzurunda olacak. Son kararı yüce Allah verecek. Herkes yaptığını karşılığını mutlaka görecektir.
12 Eylül 1980 tarihi; ülkemiz için kara bir "Leke" olarak tarihe geçti. Ordu; ülkenin içinde bulunduğu durumu gerekçe yaparak, yönetime el koymuştu. Gerekçe; ülkeyi korumak ve terörden kurtarmaktı ama satır aralarında, bu tarihe kadar darbe şartlarının olgunlaşmasını bekledikleri de duyuluyordu.
40 yıl içinde ülkemiz çok badireler yaşadı, çok değişti ve gelişti. O gün birbirine mermi sıkanlar; bugün, birbirini korumak için kendi taraftarlarına kafa tutmaktadırlar. 28 Şubat, 27 Nisan ve 15 Temmuz gibi süreçleri de yaşayarak bugünlere geldik.
Artık, Türkiye; kendisine rol biçilen değil, kendi yol haritasını belirlediği gibi, kendisini abi görenleri de birlikte taşımakta, onların haklarını da savunmaktadır. Gelecek günlerin, ülkemiz için daha iyi olacağı inancıyla; sözünü ettiğimiz kötü günleri milletimize yaşatanları genç neslimize tanıtıyor, onları Rabbımıza şikâyet ediyoruz.
Hainlik yapanlar; zaman gelir, helallik almak için kapıyı çalarlar. İhanet edenleri Allah helallik için kapıya gönderir. Kendini güçlü zannedenler; ne kadar da güçsüz olduğunu ancak o zaman anlarlar. Haklı olanlar; hainlerin ihanetine uğrasalar da yine haklıdırlar.
Hain ise; her zaman haindir. Helâllik alma fırsatı bulunamazsa, hainliğin bedeli ahirete kalır. Dünyada halledilemeyen hainlik sorunu; ahirette bedeli ödenerek çözülür. 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, 15 Temmuz hainleri de, ihanet bedellerini ahirette ödeyeceklerdir.