Hrant Dink (19 ocak 2007 de öldürüldü)
Bu gün 19 Ocak sabah gözlerinizi açtığınızda takvimin işaret ettiği tarih. Sıradan bir sabah belki sizler için, her gün olduğu gibi yine alelacele kahvaltınızı edip işe yetişmenin telaşı içinde çıkacaksınız evinizden ya da sıcacık bir yatağın içinde hafifçe dönüp keyif yapacaksınız. Hiç fark etmez; hayat akmaya devam edecek her nasılsa. Bir an gelecek kendinizi bir kaldırımın üzerinde yürürken göreceksiniz. Muhtemelen dikkat etmeyeceksiniz önünüzden, arkanızdan ya da yanınızdan yürüyenlere; kimin gelip geçtiğine, korkak bir karanlığa bürünmüş kişilerce sinsice takip edilip edilmediğinize. İşte o an, birkaç saniyeliğine düşünün bir namlunun size döndüğünü, namluya sürülen ölümün iç gıcıklayıcı sesini duyduğunuzu sonra sizi öldürmekle görevlendirilmiş soğuk, buz gibi bir el düşünün tetikte, yüreği biz den olmayana karşı nefretle doldurulmuş, vicdanı ve korkusu karanlık güçler tarafından elinden alınmış bir çocuk eli öyle soğuk, öyle hissiz, hiç titremeden ve bir o kadar da alçakça arkadan bedeninize nişan alabilecek bir çocuk eli sizi hiç tanımayan ve sizin hiç tanımadığınız ve belki tanısaydınız kendi çocuğunuz gibi sevebileceğiniz ve saçlarını okşayacağınız bir çocuk eli tetiği çektiği an sizinle birlikte çocukluğunu da öldüren kaçarken arkasında, kaldırımda yüzükoyun yatan ve beyaz kefene sarılacak bir ölü bıraktığı için büyüyen, büyütülen, şımartılan ve verilen görevi tamamladığı için devletin karakollarında Türk bayraklarına sarılarak poz verdirilen ve kahraman ilan edilen bir çocuk eli
Program bellidir aslında Önce teşhir
Yani öncelikle ve büyük bir ustalıkla bizden olmayan, vatan haininin teşhirine yönelik, sorumsuz, akılsız bir sürü manşet zalimlerin masasına servis eden haberler, yayınlar...Ardından tehditler...Sonrası malum... Sonrası ölüm. Sonrası acı, gözyaşı, sessizlik
Yazma, düşünme, söyleme...Vururlar... Her seferinde vurdular...Yine vururlar Vurmaktan da asla vazgeçmezler.
Herkesin tereddütsüz onaylayacağı bir fikrin yoksa sus. Birilerinin damarına basma. Onlar gibi yada onların istediği gibi ol, onlar gibi düşün. Kendin olmaya çalışma, farklılığını ve düşüncelerini kendine sakla. Sakın duymasınlar, sakın bilmesinler sömürü, baskı, zulüm, işten atmalar, işsizlik, savaş varmış, Ankara"da 36 gündür Tekel işçileri hakları için direniyormuş Sana ne? Görme, duyma, konuşma, yazma Barış, kardeşlik ve demokrasiyi savunmak sana mı kalmış? Eşit, insanca, farklılıklarımızla birlikte ve kardeşçe yaşamakmış susturun ulan şu bölücüyü. Sen sus, kimseler duymasın susmazsan sustururlar zaten. Bırak boğazlansın hayat, paramparça olsun...sana ne?
Sen sakın karışma, çoluğun çocuğun var...onları düşün. Bunların acıması yok. Yürekleri yok bunların akılları bir mermi çekirdeği ve bir kan damlası kadardır ancak ve akılları kanla çalışır, kanla beslenirler Kan yoksa onlar için akıl da yoktur, yaşamda
Hrant Dink'in vurulduğu yerden, oluk oluk kan kaybediyoruz hala. Anayasanın ve hukukun susturmadığı ya da susturmaya yetmediği zamanlarda görevi susturmak ve yok etmek olan ve her seferinde devletin gölgesine sığınan ve arkasını devlete yaslayan bu karanlık güçlerin işledikleri cinayetler ve oluk oluk akıttıkları kanlar aslında ülkemizin yüreğine ve bizim içimize akıtılmaktadır. Çünkü toplumun gözleri önünde bizden olmayan Hrant Dink"in öldürülmesiyle, tek susturulan Hrant Dink"in kendisi değil aynı zamanda tüm toplumun kendisi olmaktadır.
Hrant Dink ölürken bile, biz"im kalabalığımızın güvercinlere ilişmeyeceğinden söz ediyordu. Demek ki yanılmış. Güvercinleri de vururlar. Hrant"ı vuran çocuk bizden, içimizden çalınan ve içimize düşman edilen bir çocuk.
Bizim içimizdeki çocuklardan, bir canavar ve katil yaratanlar ve güvercinlerimizi sokak ortasında güpegündüz vurduranlar, bizi bize karşı kışkırtanlar, bizi bize kırdıranlar, farklılıklarımızı yok sayanlar, bizi ötekileştirenler ve bizi yok hükmünde görenler peki siz kimsiniz sahi?
Organize olmuş, çeteleşmiş, korkak, karanlık, sinsi, silahlı, soğuk ve acımasız katillere karşı korunmasız olan dara düştüğünde yalnızca şiire, kitaba, kızına, oğluna ailesine, sevdiğine sığınan bizlerin...Bu karanlık sürecekse ve yakın bir aydınlık umudu yoksa bile karanlıkta görebilmeyi becermekten, umutsuzluğa kapılmak için pek çok neden varken bile umudu örgütlemekten başka çaremiz yok.
Üç yıl önce Hrant gittiğinde. Alkışlarla uğurlandı son yolculuğuna. Sevdiklerinden ayrıldı ama, ülkesinden ayrılmadı giderken.
Kardeşçe paylaşılan ve yaşanılan özgür bir dünya dileğiyle