''A ''fikrini savunuyorsunuz, doğal olarak karşınızda inanç , kültür, ideolojik ve sosyalojik yapılanmaya bağlı olarak karşıt görüşte insanların mevcudiyeti olacaktır. Onların savunmuş olduğu '' B'' fikri, demokrasinin gereği çok sesliliği gösterecektir. Herkesin ''A'' fikrinin çevresinde toplanmasını beklemek doğru bir yaklaşım olmamıştır hiçbir zaman. Bunun yanı sıra ''A'' fikrini benimsenilmişse karşıt görüşe saygı duymayı öğrenmek gerekmektedir. Kendi fikrinde ısrarcı olmak ve karşıtları açıktan eleştirmek, toplumun kutuplaşmasına neden olacaktır. Kaldı ki ''A''ve '' B'' fikirlerinin doğruluk kriteri nedir ? Neye göre hangisini doğru olarak kabul edeceğiz .
Ülke meselelerinin bir çoğunda ideolojiler ön plana çıktığı için fikirler, ideolojik yaklaşımlar doğrultusunda şekillenir. O nedenle çatışmalar başlar ki, önemli olan bu çatışmanın kutuplaşmamaya yada derin ayrılıklara neden olmasını önlemektir.
Ülkemizde yakın dönemde başlatılan eylemlere bakıldığında, ayrışmanın ulaştığı nokta gözden kaçırılmayacak kadar netleşmişti. Eylemlerin amacının yada hedefinin ne olduğu konusunda fikir çatışmaları olmasına karşın, asıl sorunun ülke topraklarında yaşayanların dışında, dış destekli bir planlamanın uygulamaya koyulduğu yönündeydi.
Yıllarca ülke içinde demokrasi olmadığı yönünde dem vuran bir takım çevrelerin , demokrasi adına atılan adımları görmezden gelip , gezide başlayan eylemlere destek vererek halkı kutuplaştırma çalışmalarının demokrasi isteğinin dışında bir amaca hizmet etmesinden ve temelsizliğinden dolayı belli bir noktadan öteye gidemeyişine şahit olmuştuk.
İslam çoğrafyasında bu tür çalkantıların görülmesi artık olağan bir durum olmuştur. Kimine göre demokrasi arayışı, kimine göre baskıcı rejimlerin sonunun gelmesi, kimilerine göre ise rejimi koruma çalışmaları. Kimin amacına hizmet edilecekse bu faktörlerden bir tanesi ön plana çıkmaktadır, doğal olarak karşıtlığı da sistemde yerini almaktadır. Bunca tarihsel örnekler göz ardı edilerek, öngörülen yeni oluşum üzerinde halkın kutuplaşması ise, planlayıcıların başarısını göstermektedir.
1990'lı yıllarda Kuzey Afrika ülkelerinden olan Cezayir'de benzeri durum yaşanmıştı. Seçimle başa gelen bir hükümet vardı, din ağırlıklı hükümet oluşu nedeniyle askeri müdehale yapılması sonucunda binlerce ölü ve ülkenin yıllarca geri gitmesiyle sonuçlanan bir iç savaş yaşanmıştı.
Mısır'da ilk kez seçimle bir hükümet başa gelirken, bir yılını tamamlamadan o hülkümete son verilerek askeri darbe ile yönetim değiştiriliyor ve ülke bir kaosun içine hızlı bir şekilde sürükleniyor. Tüm bunlar yapılırken, bir bölüm seçimle gelmiş hükümetin, seçimle gitmesini savunurken, bir başka oluşum ise hükümeti yıkan sisteme alkış tutmaktadır. Ülke içinde bunlar yaşanırken, gelişmelerden dolayı durması gereken yeri belirlemeye çalışan Müslüman devletlerin seçimini, Mısır halkının yanında değilde , emperyalist gücün yanında yer alması, kendi ülkelerindeki kurulu düzenlerin değişmesinden korkmalarından kaynaklanmaktadır.
Hiçbir oluşum halkına silah doğrultan sistemi kabullenemez, hiçbir insani tavırda öldürülen onca insanın ve geride bıraktıklarının acısına duyarsız kalamaz. Ülkemizde ve Müslüman coğrafyasındaki insanların görmesi gereken bir nokta vardır. Kendi ,inanç sistemlerine halk düşman edilmeye çalışılmaktadır, bunun geniş anlamdaki oluşumu ise aynı dine inanan insanların bir birinden uzaklaştırılmasıdır. Mısır'da,Cezayir'de, Irak'ta, Afganistan'da bu sistem iyi çalıştırılmaktadır, o nedenle daha mantıklı hareket etmekte yarar vardır. Karşıtlıklar ayrışmanın değil, daha güzele ulaşmanın araçları olmalı. Neden İslam çoğrafyası dışında bu tür oluşumlar göze çarpmamaktadır?