İnancımızda "Müslüman bir Delikten bir defa ısırılır" prensibi olduğunu hepimiz bilmiş olmamıza rağmen, her ne hikmetse sürekli aldatılmaktan zevk almaya başladık. Bunu bazılarımız aşırı merhametinden, bazılarımız çaresizliğinden, bazılarımız ise ahmaklığından yapar. Ancak benim koğuş ağam ve de Vezir hazretlerinin kayıkçıbaşısının geçmişte yaptığı hataları tekrar etme ısrarını bir türlü anlamış değilim. Merhametinden yapıyor desem, Encümen toplantılarında fakir, fukaraya yardım ederken ne kadar cimri olduğunu çok iyi bildiğimden, merhametinden yapıyor diyemem, çaresiz desem, hayatta babasına mudara etmez, işine gelmediği zaman Roma'yı yakmaktan asla geri durmaz, ahmak desem değil, çünkü kafası fevkalade basan bir insan, bana göre tek eksiği vefasızlığıdır. O halde hala daha Vezir Hazretlerinin günah keçisi olmaya devam etmesine bir türlü anlam verebilmiş değilim.
Gerek dostluklarda, gerek idari görevlerde, gerekse sosyal hayatta insanlar yakınlarında bulunan insanların yükünü hafifletmek için taşın altına ellerini koyup, bazı sorumlulukları üstlenmeleri yanında, bazen de yapmadıklarının hesabını vermek zorunda kalabilirler. Hatta amirlerinin yıpranmaması için tüm olumsuzlukları üzerlerine alıp, idarenin Erol Taş rolünü üstlenmek zorunda kalırlar. Ancak bunu yaparken, birlikte çalıştıkları insanların vefakârlıkları, fedakarlıkları ve arkalarında durmadaki samimiyetleri oranında yapmaları gerekir. Bizim Kayıkçıbaşı Vezir Hazretlerinin Erol Taş'ı rolünü üstlenme konusundaki ısrarını bir türlü anlayabilmiş değilim. Adamın onun yüzünden çekmediği çile, maruz kalmadığı eleştiri, karşılaşmadığı bela kalmazken, karşılığında gördüğü vefasızlığı da çok iyi bilmeme rağmen, hala daha ısrarla orada kalmasına anlam verebilmiş değilim. Vezir Hazretlerinin yönetim biçimi ve anlayışı altındakileri kavga ettirip, aradan sıyrılma metodu olduğundan onun başında bulunduğu hiçbir idarede huzur aranmamalı, adama bizzat ben dedim ki; "İdaredeki bazı insanlar arasında ciddi sıkıntılar, dedikodular var, bu insanları bir araya getir ve barıştır, aksi halde herkes sıkıntılı bu durum hem ailelerine, hem işlerindeki verime yansıyor, bu işleri düzeltmek gerekiyor." bana ne dese iyi "BEN HALİMDEN MEMNUNUM KİMİN NE HALİ VARSA GÖRSÜN". Yani sizin anlayacağınız altta kalanın canı çıksın mantığı.
Gelelim Hafif Raylı ile ilgili Borsadaki son duruma; Uzun zamandan beri gerek yazdığım yazılarda, gerekse yaptığım TV programlarında olayın arka planını anlatmama rağmen, kimsecikler sesini çıkarmadı, ne zamanki benim koğuş ağam Kayıkçıbaşı bizzat basın beyanatı verdi, işte o zaman herkes ayağa kalktı. Benim Belediyeden ayrılmamın esas nedeni Vezir hazretlerinin kişiliği ile ilgilidir! Ancak ben ayrılsa idim onlar diyecekti ki; "Biz Adnan'ı bırakmadık, o bizi bıraktı, sattı.v.s." Bunları bildiğimden, onların beni bırakmasını istediğimden, Cumhuriyet Meydanındaki Tekel Binalarının arkasında bulunan boşluğa koymak istedikleri kitleye karşı oy kullanmam halinde benim işime son vereceklerini bildiğimden, özellikle toplantıya katılıp, evraka ret oyu verdim ve ertesi gün beni arama nezaketini dahi göstermeden şoförümü çağırıp, arabanın anahtarını aldılar, odamı boşalttılar ve onlar benim işime son vermiş oldular.
Şimdi bu zatı muhteremlere soruyorum. Cumhuriyet Meydanı'ndaki Tekel Binalarını 25 Milyon Dolara satabilmek için arkasına o kütleyi eklerken, yeşil alan sevdanız olmuyor da, koskoca Büyük Otel, AKM, Yaşar Doğu Spor Salonu gibi devlete olan maliyeti Belediyenin bir yıllık bütçesine yakın bir rakam olan binaları yıkıp, yeşil alan yapma sevdanız oluyorsa bunu değil bana, bizim Yunus Güney'in oğlu Abdurrahman'a bile anlatamazsınız. İnsan kendi egosunu tatmin edebilmek için bu kadar milli serveti nasıl heba etmeyi göze alabiliyor, anlamış değilim.
Aslında bu olayın arka planını çok iyi tahmin edebiliyorum. Vezir Hazretleri bizim kayıkçıbaşını yanına çağırıp, bak kayıkçıbaşı seninle öyle bir iş yapalım ki, bir taşla iki kuş vuralım der, o da "yapalım efendim" der; "Bak kayıkçıbaşı şu güzergahı Fuar Caddesi'nden Atatürk Bulvarı'na kaydırdığımız an hem Büyük Otel'in, hem AKM nin, hem de Yaşar Doğu Spor Salonunun işini bitiririz, böylece yıllardır, yapamadığımız işi yapıp, oraları da yıkarız" deyince, kayıkçıbaşı önce az durup, düşünür, kafasından olabilecekleri geçirir, ardından tamam, olur der ve bu işin taşeronluğunu da üzerine alır. Peki bu dediklerini yapıp, oraları yıkmaları halinde oraya ne heykeli dikecekler dersiniz? Çerkezlerin sembolü olan sülün, amazon heykellerini diktiler, sıra geldi kartal heykeline. Onu da tam Atatürk'ün Samsun'a çıkışını simgeleyen heykellerin önüne koyabilseler, değme keyiflerine! Kültür Bakanı Samsun'a gelişinde Amazon heykellerini görünce şaşırmış ve demiş ki; "Amazon kadınlarının tek göğsü olurdu, bunda çift göğüs var, neden böyle yaptınız?" Vezir hazretleri demiş ki; "Sayın Bakanım. O sizin söylediğiniz ilkel çağlardaki Amazon kadını, bu ise bizim Kayıkçıbaşının Amazon kadını, elbette ki aralarında göğüs farkı olacak, tarihçiler bizim kayıkçıbaşına sizin dediğinizi ne kadar anlatsalar da bizim ki her zaman yaptığını yapıp"Görmeden inanmam" demiş ve bu heykel ortaya çıkmış oldu" demiş. Hafif Raylı Sistem'de de durumun aynı olacağı kanaatindeyim, sizin anlayacağınız iki Çerkez bir araya gelip, inatlarını birleştirmişler, çık çıkabilirsen işin içerisinden.
Kayıkçıbaşının, Erol Taş sevdası
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.