Çicek yorgun bir günün ardından bir kahve alıp,balkonda oturmuştu.Eşi ve çocukları yatmış,o da mutfaktaki işini bitirmiş,ancak kendisiyle başbaşa kalabilmişti.Aslında uykusu gelmişti ama bu gece hemen yatmak istemiyordu.Yalnız kalmanın keyfini çıkartmak istiyordu fakat kafasından geçen onca düşünce arasında kalabalık geliyordu kendisine.
Bir hafta sonra kırkbeş yaşına girecekti.Yıllarca iyi bir eğitim ve kariyer için çalışmış sonunda bir şirkette güzel bir pozisyonda yerini almıştı.Yedi yıl önce hayalindeki evi almış, arabasının
modelini yükseltmişti.Kafasına koyduğu hedefleri yıllar içinde tek tek gerçekleştirmişti.Kolay olmamıştı tabi, bunları gerçekleştirirken bir çok şeyden fedakarlık etmişti.Kendinden, evladı olduğu aileden,kardeşliğinden, eş olmaktan,annelikten ödün vermek zorunda kalmıştı.
Balkonda otururken bir esinti hissetti yüzünde,derin bir nefes aldı,o güzel şehir manzarasına baktı.Evet yıllarca çabalayıp hayal ettiklerine kavuşmuştu ama neden kendini mutlu ve tatmin olmuş hissetmiyordu? Düşündü derinden şehrin ışıklarına bakarken,kendisi gibi hisseden kaç kişi vardı acaba?Bu içindeki boşluk hissi neydi?
İki çocuk annesiydi, çocukları büyürken yanında yardımcısı vardı.Eşiyle de öyle bariz sorunları yoktu ama çok başbaşa kalıp uzun sohbetleri de olmazdı.Eve geldiklerinde yemek, çocukların dersleri derken,biraz televizyon izliyor ve kendilerini bitkin şekilde yatakta buluyorlardı.
Çocuklar büyürken de çok onların yanında olamamıştı,ilk anne dediklerinde,ilk adımlarını artıklarında,ilk katı yiyeceğe geçtiklerinde yanlarında değildi.Oğlunun ilk basket maçına da ancak yarısında yetişebilmişti çünkü toplantısı uzatmıştı.Çocuklarının ilklerini kaçırmıştı,en güzel zamanları hiç anlamadan geçmişti.Ama ilk okul günlerinde yanlarındaydı.Onların o heyecan ve endişelerini hatırladı o an.
Sonra anne babası geldi aklına, onları da görmeyeli dört ay olmuştu.Kırk dakikalık mesafede oturuyorlardı ama bir türlü fırsat bulup gidememişlerdi.Kızkardeşinin biri ailesiyle oturuyordu,edebiyat okumuştu şimdi doktora çalışmaları vardı.Ablası başka bir şehirde yaşıyordu onu da yılda birkez ancak görebiliyordu.
Onları özlediğini farketti,uzun süredir böyle hissetmemişti.En son gördüğünde annesi nasıl da uzun uzun sarılmıştı,o şevkati özledi, babasının her zamanki koltuğunda oturan hali geldi gözünün önüne,gülümseyen gözlerinde gördüğü güveni, kızkardeşinin cıvıl cıvıl konuşmalarını, kahkahalarını, ablasıyla dertleştiği o günleri aradı.Ne yazık ki yıllardır telefonda bile uzun konuşmaya vakitleri olmuyordu."Eskiden ne güzeldi,hep bir arada ne mutluyduk" diye geçirdi içinden.Sanki uzun süredir sağır gibiydi duygularına.
Kendine bir baktı karşıdan, kalbini dinledi o akşam.Maratona katılmış bir yarışmacı gibiydi, ödüle odaklanmış var gücüyle koşuyordu.Ödüllerini toplamıştı kendiyle gurur duyuyordu ama yine anlam veremediği bir eksiklik vardı içinde.Hayatında maddi eksiklik yoktu,ama manevi eksiklik....?Sevdikleriyle yeteri kadar vakit geçiremeyince, hayatını, üzüntüsünü,sevincini paylaşamayınca Çiçek de yarım kalmıştı. Tüm işlerini bir kenara bırakıp,ilk haftasonu için tüm aileyle bir piknik planı yaptı.Hayat biz anlamadan gözümüzün önünden hırçın bir nehir gibi akıp gidiyordu!."Çicek hayatının sonbaharına gelmişsin yapraklar sararıp dökülüyor, sen yapraklara basıp geçiyorsun,ne görüyor ne de çıtırtısını duyuyorsun"dedi kendi kendine.