Hayat,ne insanların ihanetleri ve duyarsızlıklarıyla körüklenen bir cehennem,ne de şefkat sadakatlarıyla örülen bir cennet...
Hayat doğumdan ölüme,nelerin yaşanacağı "Saatli Maarif Takviminin" falına yazılmamış bir koca değirmen taşı...
Bütün işimiz zaman öğütmekten ibaret!
İyisiyle kötüsüyle ne yaparsak yapalım,yaşadığımız her şeyin,attığımız her adımın,aldığımız her nefesin tek amacı,bu dünyada bize
ayrılan zamanı geçirmek.İnanarak,inanmayarak,aldatıp aldanarak,kanarak kandırarak;suda ıslanıp alevde yanarak;delirip aklıllanarak...Ne fark eder?Açıkçası işimiz vakit geçirmek!O kadar.Hayatın başka anlamı yok.Bizden önce de bu evrende yaşayanlar kendilerine ayrılan zamanı böyle geçirerek gittiler,bu dünyadan;padişahlar da,tebâları da;firavunlar de,köleler de.
Ne zülum kaldı geride ne ölüm cezası,ne de dünya zevklerinin tadı...
Bugüne kadar inandığımız ne varsa bir kenara atıp, hayatı akışına bırakıp günah ve sevap giysilerinden sıyrılıp kalbimizin
(vicdanımızın) götürdüğü yönde ilerleyelim.
Hani iç sesimizle başbaşa kaldığımızda kalbimizin maksadına yeni anlamlar yükleyecektik.Kendimizden gidecektik.Kendimize gelecektik.
Zamanın bizi tüketmesine izin vermeyecektik.Ama ne oldu?Kendimize gidemedik,kendimize gelemedik.Her sabah kalbimizin aynasına baktığımızda,yine aynı BEN'i görürüz.
Ne gelendik,ne giden..
Zamanda tüketilendik.
Şimdi vazgeçtik.Yendik mi,yenildik m, bilmiyoruz.Ama şunu iyi bilmeliyiz,bu modern çağ bizi tüketemiyor artık,maalesef biz zamanı tüketiyoruz.
İsteyen istediğine inanır,ama ben cennetinde cehenneminde bu dünyada olduğuna inanlardanım. Bu dünyada yaşarken ne kadar günahın varsa,cehennemde de o kadar hesap kesilir,dengeli bir adalet vardır orada.Burada tam tersi uygulanıyor,çelişkili gelebilir ama öyle düşünüyorum: Bu dünyada günahlarımızın süresi kadar cenneti,sevabımızın boyutu kadar cehennemi yaşıyoruz.Hayır,kötülüğe cennet,iyiliğe cehennem hesabı kesildiği için değil,bu yanlış olur.Ben hayatın ve insanın iç dengesinden söz ediyorum : Bir insan mutlu görünürse görünsün,
işlediği bütün günahları,o mutluluk perdesinin eni,günahının boyu kadardır,günahını böylece örtebilir.Günahı kadar mutlu görünecektir ki,günahını gizleyebilsin .Veya ne kadar sevabı varsa,o kadar cehennem azabını vicdanında tartıya koyup temiz çıkmaya çalışsın.
Elbette ahiretin hesabına karışamayız; inanan inanır,ama dünyanın görünmez adaleti budur,burada hesap böyle kesilir.Hiç kimse,hiç birimiz,ne tamamen iyi,ne de tamamen kötü olabiliriz.
Hiç kimse yalnızca sevaplarının efendisi,ya da günahlarının kölesi değildir.İkisi de vardır içimizde.Dışarıdakiler bizi iyilikten ibaret sansalar da,yalandır.Kötülüğe bürünmüş bilseler de.Cezası da sevabı da kesilir an ve an.
Aslında,iyimserlik ve kötümserlik denilen ruh halinin altında da,bu cennet-cehennem denkleminin gizli ve görünmez hesaplaşması vardır.
Kötümserlerin ve iyimserlerin takındığı maskeyi tersine çevirdiğimizde,ardında cennet-cehennemlerini görebiliriz.Dünya bu denge üzerinde durur.Bu dengeyi beceremiyenler,sürekli yakıcı cehennemlerin ya da yalancı cennetlerin ebedi mahkumu olurlar.
Ne yapalım ki,masumiyet ve sadelik hiç bir zaman kutsal değerini kendisi biçmiyor.Sadelik,alçak gönüllülük ve en önemlisi vicdanlı olmak yüce Allah'ın bir armağanı olduğunu unutup tam tersi bir yaşam sürmeyi yeğliyoruz.İnsanın, olmazsa olmaz bu vasıfları taşımak hem sosyal hayatta hem de dinimizin uygulanması hasletlerdir.
Dilerim hepimiz bu kutsal armağanlardan yararlanan bireyler oluruz.