İnsanlar dünya ve ahiret hayatı ile ilgili temel ve genel bilgileri Kur’andan öğrenirler. Özellikle ahirete dönük bilgilerin kaynağı tamamen vahye dayanmaktadır. Bizler ya Kur’an ya da Hz. Peygamberin hadislerinden ahiret bilgilerini öğreniriz. Ahiret hayatının önemli başlıklarından birisi mahşerde karşılaşacağımız tablodur. Kur’an bu tablodan bir çok surede ve çeşitli ayetlerde bahseder.
Kişinin amel defterinin mahşerde kendisine sunulacağını, amel defterinde bulunan bilgilere göre de ya mutlu ya da hüzünlü olacağını Kur’andan öğrenmekteyiz. Ahirette amel defterinin verileceğine inanmak itikadi açıdan farzdır.
Kişi ahirette kendisine verilen amel defterinde dünyada yaptığı her ameli görecektir. Hatta en küçük ayrıntıya kadar işlemiş olduğu fiilleri amel defterinde gördüğünde hayretler içinde, “bunlarda mı burada yazılmış” diyecektir.
Ahirette amel defterleri ya sağdan, ya soldan verilecektir. Amel defteri sağından verilenler sevinecek, solundan verilenler de üzüleceklerdir. Amel defterinin sağdan verilmesi müjde, soldan verilmesi hüzün ve korku anlamına gelecektir.
Amel defteri sağından verilenlerin dünyada Allahın emirlerine riayet ederek bir hayat yaşadıkları, manevi sicillerinin temiz olduğu anlamına gelecektir. Bu nedenle de bu sınıf insanlar amel defterlerindeki bilgileri mahşerde diğer insanlarla da paylaşacaklardır.
Amel defteri solundan verilenlerin de dünya hayatının iyi olmadığı, Allahın emirlerine riayet etmeden bir hayat yaşadıkları, manevi sicillerinin temiz olmadığı anlaşılacaktır. Bu durumda olan kimseler amel defterlerindeki bilgileri kimse ile paylaşmak istemeyeceklerdir.
Dünyadaki sağ ve sol düşüncelerle ahiretteki sağ ve sol kavramlarının her hangi bir ilişkisi ve bağlantısı söz konusu değildir. Amel defterlerinin verilişi ile ilgili sağ ve sol kavramlarını dünyadaki siyasi düşüncelerle izah etmek yanlıştır.
Amel defterlerinin sunulduğu mahşerde, kişinin zincire vurularak Cehenneme gönderilmesinin en önemli gerekçelerinden iki tanesi Allaha inanmaması ve yoksullara yardım etmemesi, yoksulu yedirmeye teşvik etmemesi olarak Kur’anda ifade edilmektedir. İslamın paylaşmaya ne kadar önem verdiği bu hakikatten anlaşılmaktadır.
Tüm insanların Allaha inanması, inanan insanların da bencillik duygularını aşarak başkalarının sıkıntılarını paylaşma olgunluğuna erişmesi amel defterlerinin sahibine sunulacağı mahşer gününde yüzlerin gülmesini sağlayacak ve amel defterlerinin sağdan alınmasına neden olacaktır.
Mahşerde yüzümüzün gülmesini, amel defterimizin sağdan verilmesini, defterimizi aldığımızda da sevinmeyi istiyorsak dünyada sahip olduklarımızı diğer yardıma muhtaç fakir, yetim ve yoksullarla paylaşmalıyız. Paylaşacak bir şeyimiz yok ise varlık sahibi olanları paylaşmaya teşvik etmeliyiz.
Paylaşacak hiçbir maddi varlığımız yoksa bile, bilgimizi, tecrübemizi, güler yüzümüzü, insanlığımızı ve duygularımızı başkalarıyla paylaşarak onlara moral kaynağı olmalıyız. Herkesin mutlaka paylaşacak bir şeyi vardır. Diğerlerinin de paylaşmaya ihtiyacı vardır.
Böyle davranmak ahirette yüzümüzün gülmesini sağlayacaktır. Ata sözü olarak toplumun dillendirdiği, “…Verdikçe veriyor..” anlayışı aslında, “..İnsan verdikçe Allah da ona veriyor..” anlamındadır. Vermek ve paylaşmak insan ruhunu rahatlatan en önemli husustur. Vermeyi beceren kimse kendini aşmış, toplumla barışmış kişidir.