Kendisini 'Tanrı' sananların, Patasana'nın tanrılarından ne farkı var?
Her zaman söylediğim gibi, bu şehirde olup bitenleri ve kimsenin yazmadıklarını yazmak adına kurdum bu gazeteyi. Yoksa laf olsun, torba dolsun kabilinden gazetecilik yapmanın benim için hiçbir anlamı olamaz.
Bu günkü hikayemize girmeden önce okuduğum bir romandan bahsederek konuya girmek istiyorum. Patasana adlı romanda çok eski çağlarda Kral"a yazmanlık görevi yapmakta iken kendi yaşadıklarını ve o dönemde yaşanan önemli olayları çamur kitabelere yazdıktan sora ortaya çıkan levhaları pişirip, özel bir mağarada saklayan Patasana adındaki yazmanın toplam 27 levhadan oluşan hayat hikayesinin günümüze yansıma biçimini sizlerle paylaşmak istiyorum:
Patasana'nın babası; imparatorluğa bağlı krallığın yazmanıdır. Daha sonra babasından miras kalan yazmanlık mesleğine devam eder. Tabletlerde yaşadığı aşkları, yaşanan savaşları, ihanetleri anlatır. Üzerinde durduğu en önemli konuların başında ise, inandığı tanrılar vardır. Bu tanrılar krallığın bağlı bulunduğu imparatorun aile fertlerinden oluşur. İmparatorun eşi 'Kraliçe Tanrı' aynı zamanda aşk tanrıçasıdır. Kardeşleri sırasıyla rüzgar tanrısı, yağmur tanrısı ve merhamet tanrısıdır. Çocukları da aynı şekilde para tanrısı, savaş tanrısı, gibi ihtisaslaştıktan sonra hepsi baştanrı olan imparatora bağlı bir inanç sistemine sahiptirler.
Patasana kitabelerinin sonunda 'Ben korkak, alçak, doğruları söylemekten aciz bir adamım' deyip olayı bitiriyor. Ancak aradan asırlar geçip, hak din gelip, tüm dünyaya yayılıp, insanlar kendilerine doğru yol bulmalarına rağmen hala daha kendini tanrı sanan, aile bireylerini de yardımcıları sanan insanlar olduğunu biliyor muydunuz?
Bu insanlar aynı zamanda müslüman olduklarını iddia ederken, iç yapılanmalarını Patasana vari bir yaklaşımla örgütlemelerine ne demeli?
Gazetemiz bir, iki gün önce bir alışveriş merkezinin çevre düzeni ile ilgili bir haber yaptı. Konuyu tüm detaylarıyla bildiğimden, haberi okuduğumda ne kadar doğru bir haber olduğunu da görme fırsatım oldu. Ancak haberin yayınlandığı gece saat 23.00 civarında telefonum çaldı. Alışveriş merkezi sahiplerinden, siyaset tanrısı beni arayarak, bu haberi derhal değiştirip, tam tersi bir haber yapmamam durumunda; benimle başka mekanlarda başka şartlarda görüşeceğini söyleyince telefonu suratına kapattım.
O gün, bü gündür korkumdan iştahım kesildi. En az 10 kilo vedim!.. Bu bizim kendilerini tanrı sananlar bir aile şirketi olup, başlarında baştanrıları vardır. Aile aynı Patasana dönemine benzeri ekonomi tanrısı, hatunlardan sorumlu tanrı, siyasetten sorumlu tanrı, teoloji tanrısı, üretimden sorumlu tanrı gibi bir ihtisaslaşma yapmıştır. Şehirde paraya ihtiyacı olan herkes ilk olarak onların kapısını çaldığından, kibirde Karunu da geçmişlerdir. Ancak doğdukları ilçeye gittiklerinde oradaki ağaların en küçük bebelerine dahi saygıda kusur etmeyecek kadar onlara bağlıdırlar. Şehrimize geldiklerinde yaptıkları her iş meşru olup, gayri yasal olsa bile yasalar onlara göre tanzim edilip, tanrılar haklı duruma geçirilir. Oturdukları evin imar hakkından tutun da, yaptıkları limandaki kaçak yapılardan, iptal ettirdikleri yollardan, yaptıkları alışveriş merkezine kadar her şey onların istediği gibi olmak zorundadır.
'Kılıf' da hazırdır: Yatırımcının önünü açmak. Pekala yatırımcının önünü açmak için vatandaşın önünü tıkamak mı gerekiyor? Onların istediği gibi hareket etmeyin bakalım, tanrıların gazabına nasıl uğrayacağınızı o zaman görürsünüz.
Pekala bu tanrılara kimse 'dur' deme hakkına sahip değil midir? Ya da diyecek olsa başına ne gibi işler gelebiler?
İşte bir deli çıkıp bunlara 'Bu kadar da yeter' diyor. Pekala 'Diyecek de ne olacak?' diye sorarsanız şunu açıkca söyleyeyim: Artık orta çağ da veya yontma taş devrinde yaşamadığımızdan bu toplum doğruları görüp, ona göre karar vereceğinden eminim.
Çünkü bunu şuana kadar yazdığım yazılardan gördüm. Şayet görmemiş olsaydım, bu yazıları asla yazmazdım. Bu yazı kendilerini tanrı sananlarla ilgili ilk yazım. Devamının geleceğinden emin olabilirsiniz.
Bu şehre gelecek olan yatırımları kimlerin neden engellediğini, perde arkalarında dönen dolapları korkusuzca gazetecilik etiği içerisinde yazacağımdan kimsenin endişesi olmasın. İyi haftalar
Hamiş: Aldığımız duyumlara göre kendini baştanrı sananlardan biri gazetemizi mahkemeye verecekmiş. Keşke mahkemeye verseler de toplumumuz doğruları daha net bir şekilde görme imkanına sahip olsa...