Kİ ADI AŞK
Biri avucuna alır elini, avucuna bakar ve seni okur. Bu normaldir. O el senindir, eline bakıp seni görmesi, normaldir.
Biri avucuna alır elini, avucuna bakmaz… Elin avucunda, yüzüne bakar. Ve okur seni. İşte zor olan budur. Bir avucu, yüzünden okumaktır aşk…
Tılsımlı bir yüze bakmaktır bazen okumak. Hem o yüzü, hem kendini okursun. Yaşam ve ölüm çizgin, o yüzde hercümerç olur.
Hayatına uğur olsun istersin… Tüm ömrünce, uğurlu uğursuz hiçbir şeye kafayı takmamışsındır oysa. Lâkin o gelir, bir uğur olarak dayatır hayatına. Kabullenirsin, uğurunu… Rüya sınırını da aşar, gece, kafanı koyduğunda nemli yastığına, o, bir uğur olarak, gelir, girer rüyana…
Bir el, sanki avucumda, ben onun yüzüne bakıyorum. Kesişmiş çizgiler cebelleşiyor, cebelleşiyorlar… Rüyam, gecemden çıkıp geliyor, gündüz düşü oluyorlar, o yüz, o yüz benim baktığım yüzken… Bir uğurlu hâl ısmarlıyorum. Ismarlıyorum, yüzünden oluşan bir uğur… Boynuma takılı nazarlık, mavili bir yalnızlık biraz da… Uğrum olsun diyorum işte! Ünlem işaretiyle…
[İki elimle bir tılsım kazıyorum hayat toprağından. Bir uğur çıkarıyorum kendime. Sonra boynuma asıp, inanmadığım bir nazarlık gibi taşıyacağım… Eli avucumda ve ben yüzüne bakarak, okuyorum onu ona… Ki tek yaptığım bu, okuyorum onu ona…]
Fısıltıyla söyleniyorum. İsimlerimizi diyorum. Elin elimdeyken, avuç içinde bir fal okurken, diyorum ki ismin ismimdir…
Öylece bakıyordun, hatırla… İki elimiz iki avucumuzda, hatırla, öylece bakıyorduk. Önümüzde masa mı vardı? Bunu bilmiyorum. Bildiğim, iki elimiz iki avucumuzda…
Alnına düşen saçların… Tümden saçların… Her salkımı için konuştuyduk, hatırladım.
Ben de böyle bir salağım işte, bakma kusuruma.
****************
Issız bir şarkı okuyayım kulağına. Tınısı sesinle süslü olan, ıssız bir şarkı… Kulağım kirişte gibi oluversin, kulağım bir kalp aralığından, okusun ıssız bir şarkı…
Sözü olmayan, notası olmayan, bestesiz ve güftesiz, ıssız bir şarkı… Notaya dökülmemiş yüz ve ah ederek okuyayım sana. Seni sana okuyayım. Issız bir şarkı okuyayım sana ki tümden sen olan…
Titrek adımlarla ve kaybetme korkusuyla biraz da işte, deyip durayım… Kelimesidir bazen biri hayatımızın. O kelimeden, hayatımız benzeri kelimeden, kurarız ölümtırak cümleler…
Boş fincan falı… Sana diyorum ey, seni sana diyorum! İtikatsız boynumun uğur boncuğu… İşte yine, elin avucumda, elim avucunda, sırf yüzüme dikip gözünü, oku hadi, ne varsa hayatıma dair. Bir fal bak, bu inançsız kalbe.
[Elinin yumuşaklığı, ipek bir zımpara gibi uyuşturuyor elimi. Bakışım daha sert. Sonra eriyor elbet, ipek avuçlarında…]
Bir yüzü avuca işlemektir aşk. Bir yüzü, her nefes alışında, her nereye dönerse, döndürülürse… Yani baktığı her yerde… O yüze meftun, öylece kalakalmış… Erimektir bir yüzde…
Yanındayken bile hatırlamaktır, sanki eski bir hatıradır da göçüp gidecektir, korkudur, gideceğinin korkusudur… Yanı başındayken, aynı avuçta, bir örnek iki, iki ne demek hatta bir elken… Şimdi ya kaybolursa vesvesesidir ki adı aşk… Hatıra bile olmayacak kadar yeniyken, sabitken, gitmemişken… Kalbinin her kıvrımında, ya giderse endişesidir ki adı aşk…
[Bir sis hayali düşüyor ilk kez içime. Nemli bir perde gibi, hani say ki camdaki buğu… Göz görmez, kulak duymaz bir ıslak perde… Bir sis hayali düşüyor içime ve sen puslar ardından çıka geliyorsun. Issız bir şarkının tınısı eşliğinde, beni bana anlatarak, seni sana anlattırarak… İşte bir sistir ki adı aşk… ]
Oku şimdi avucumdaki elimi.