KİM BU BÜROKRAT DEMEYİN BU SADECE BİR ÖRNEK
17 Aralık operasyonunun ardından yaşanan süreçte neler yaşandığını ibretle izliyoruz, ülkenin içerisinde bulunduğu durumu gördükçe insan üzülüyor, polis ikiye ayrılmış, adliye ikiye ayrılmış, kamu kurumlarındaki personel ikiye ayrılmış adeta ülke seksen ihtilali öncesi kamplara ayrıldığı gibi şimdi de kamu personeli kamplara ayrılmış durumda. Seksen ihtilali öncesinde durum bundan biraz daha iyiydi kamu personeli en azından bu kadar kamplaşmamıştı, polis teşkilatı polder ve pol bir olarak ikiye ayrılsa da adliyede böyle bir sıkıntı yoktu, ekonomideki sıkıntılara hiç girmiyorum. Şimdi adliyede durum öyle bir hal aldı ki kimsenin adli yargıya güveni kalmadı, mahkemelerin verdiği kararlara kimse güvenmiyor, dün ülkenin en tehlikeli insanları olarak görülüp cezaevlerini boylayanlar, bugün nerede ise kahraman ilan edilecekler. Dün ıslak imza tartışmalarında insanlar adeta linç edilircesine toplumun önüne atılırken bugün acaba nerede yanlış yaptık deniliyor ise, bu ülkede bir şeylerin yanlış gittiği açıkça ortadadır. Kimse çıkıp Hukuk Devletinde bunlar olur martavallarını ortaya atmasın, Hukuk Devletinde Hukukun üstünlüğü vardır insanları bitirmek için uyduruk delillerle cezaevlerine koymak ne insanlığa ne de Hukukun üstünlüğü ilkesine yakışacak bir şey değildir.
Yaklaşık altı yıldır bizimle uğraşan egemen güçler bizleri yok etmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar, insanlara zorla ifadeler imzalatarak aleyhimizde ifadeler verdirmişlerdir. Bir inşaat firmasının reklam müdürünü ifadeye çağıran polis memuru önce benimle ilgili bir hayli olumsuz şeyler söyleyerek müdire hanımı etkileyip istediği ifadeyi alması için bir hayli uğraş vermiş. Ardından Müdüre hanıma bizim gazete olarak firmaları ile ilgili olumsuz haberler yaptığımızı ardından ise müdüre hanımın benimle görüşmeye geldiğini, görüşmenin ardından benim müdüre hanımdan firmanın reklamlarını istediğimi, o reklamları aldıktan sonra firma ile ilgili olumlu haberler girdiğimizi söyleyince, müdüre hanım asla öyle bir konu konuşmadığımızı ziyarete geldiğinde sadece sohbet ettiğimizi söylemiş olmasına rağmen tutanağa kendi dediği ve istediği gibi geçirmiştir. Emniyet Müdürlüğünde akşam saat 19.00 dan sabah saat 05.00'e kadar verdiğim ifade de zorlandığım tek nokta burası olmuştu, zira Müdüre hanım ifadeye çağrılmasının ardından taa yazlığıma kadar gelerek verdiği ifadeyi anlatmış olmasına rağmen polisin ifadesinde farklı tutanak olması beni ciddi anlamda rahatsız etmişti. Ne zaman ki operasyonun ardından mahkeme tarafından salıverildik ilk işim müdüre hanımı arayıp konuyu sormak oldu, müdüre hanım kesinlikle öyle bir ifade vermediğini, şayet öyle bir ifade var ise mahkemeye gidip doğrusunu söyleyeceğini söyledi ve gerçekten mahkemeye gidip öyle bir ifade vermediğini tamamen polisin kafasına göre bir işlem yaptığını söylemesi sonucu olay aydınlandı.
Bu operasyonu yapan o günkü KOM Müdürü 17 Aralık operasyonu ardından görevden alındı, sadece müdürü değil müdür yardımcısı da görevden alındı. O polisin alınıp alınmadığını bilmiyorum ancak daha sonra yaptığım araştırma sonunda polisin cemaatten olduğu ve operasyonu arkasında direk olarak cemaatin ve cemaatin adamı olan bazı siyasetçilerin olduğunu öğrendim. Çok enteresandır bize operasyon yapanlar fazla ceza almamız için bizi basın yayın yoluyla çete kurmak ve yönetmekle suçlayıp TMK 10. İle yetkili mahkeme de bize dava açtılar, mahkemeye verdiğim ifade de operasyonun cemaat operasyonu olduğunu aynen söyledim ve zabıta geçilmesini istedim. Sorarım size bunu yapan polislere ben nasıl güvenip canımı malımı teslim edeyim, benim elime fırsat geçtiğinde o insanlarla ilgili gereğini yapmam mı? Şayet yapmaz isem Adetullaha aykırı davranmış olmam mı? Şimdi birileri çıkıp bağırıyor ama nafile biz bu kadar sıkıntı, çile çekerken bunu yapanları eller üzerinde tutanlar şimdi sıra kendilerine geldiğinde bağırıyor iseler onu benim külahıma anlatsınlar. Ortada bir zulüm var ise ve siz de buna seyirci kalıyor iseniz zulmün size isabet etmeyeceği anlamına gelmez, yani zulmün hususisi olmaz zulüm umumidir. Biz salıverildiğimizde Emniyete gidip bizimle ilgili verilen görevi onların istediği gibi yapamayan emniyet mensuplarına hesap soran siyasetçilere ne demeli peki? O siyasetçiler bugün Hükümetle Cemaat kıyasıya kavga ederken onlar Milli Eğitim Müdürünün tayini sonrasında vekaletin cemaat mensubu birisine verilmesi için yetkilileri arayıp baskı yapıyor iseler buna ne demeli? Ak Parti İl Yönetiminde etkili ve yetkili bazı şahsiyetlerin cemaat adına yurt yapmalarına ne demeli? Bunların hepsi bir tarafa 17 Aralık günü yapılan operasyonun ardından toplantı düzenleyen bir kamu kurumunun İl Müdürü toplantıya elinde bir çikolata kutusu ile gelip toplantıdakilere hitaben Arkadaşlar kusura bakmayın ayakkabı kutusu bulamadım çikolata kutusu ile idare edin demesine ne demeli? Bu bürokratı buraya getiren siyasetçi Samsun'lu bürokratı veya aynı kurumda bulunan başka bir bürokratı oraya amir yapmayıp bunu söyleyen kişiyi getirmesine ne demeli? Bu soruları çoğaltmak o kadar mümkün ki anlatamam ancak cevaplarına sıra geldiğinde yapacak bir şey yok, sizin anlayacağınız çoktan kale içten yıkılmış durumda, ağacın içerisine kurt girmiş bir kere onu temizlemek öyle sanıldığı kadar kolay değil. Bu zulmü biz yıllardır yaşadık ve Allah'ın inayeti ile dimdik ayata kaldık, aynı sıkıntıları şimdi başkaları yaşıyor iseler biz asla ve kata buna ellerimizi ovuşturup oh oldu demeyiz, çünkü az önce dediğimiz gibi belanın hususisi olmaz umumi olur, bu beladan kurtulmak da sanıldığı kadar kolay değil, memurları oradan oraya tayin ederek bu sorun çözülmez, bu sorun ancak kamu kurumlarından bu tür insanları temizleyerek çözülür ki o da Başbakan'ın dediği gibi 657 sayılı Devlet Memurları kanunu ile mümkün değil, yeni yasa, yeni Anayasa, yeni düzenlemeler olmadıkça bu sorun çözülmez. Umarım önümüzdeki dönemde Hükümet başarılı olur da bu işi çözer yoksa işimiz zor haberiniz ola. Kalın sağlıcakla