Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasının ardından herkse suçlu arıyor. Özellikle Millet İttifakına oy veren bazı insanların tavırları çok enteresan geldi bana. Neden böyle söylediğimi vereceğim örnekle açıklayacağım ancak insanların siyasi düşüncelerine, kültürlerine, davranış biçimlerine müdahale etmek veya bu minvalde davranışlar sergilemek aklı başında insanların işi olmamalı, kin ve nefret her zaman kaybettirir. Hayatımın hiçbir döneminde insanları siyasi tercihleri nedeniyle eleştirmediğim gibi işimde de tarafsız yayıncılık yaptığımı beni tanıyan herkes bilir. İsteyen istediği yere oy versin saygı duyarım, beni ilgilendirmez. Aynı şekilde benim siyasi tercihim de başkalarını ilgilendirmemeli. Geçtiğimiz hafta ailece çok enteresan bir olay yaşadık. On seneden fazla aynı binada oturduğumuz, daha sonra evlerini satarak başka bir yere taşınan ve abla dediğimiz, sevdiğimiz bir komşumuz eşimle sosyal medyada arkadaştı. Eşim zaman zaman sayfasında ayet, hadisler ve menkıbeler paylaşır. Geçtiğimiz yıl bu komşumuz kendisine hitaben yazılmayan, sadece sayfada paylaşılan bu ayet ve hadislerden rahatsızlık duydu ve eşimi arayıp, yaptığı paylaşımlardan rahatsız olduğunu, sayfasından kaldırmasını rica edecek kadar ileri gidince eşim kendisini kırmamak için engellemek zorunda kalmıştı. Seçimin ardından bu komşumuzun oğlu eşime bir mesaj yazmış, mesajında özetle aynen şunu söylüyor, ” Siz inançlı bir insansınız, Tayyip gibi çok yanlış işler yapan birini nasıl desteklersiniz?” diyor. Mesajın Tayyip Bey’le ilgili kısmı yazdığımdan çok ağır da ben hafifleterek yazdım. Eşim de kendisine Tayyip Bey’in kendisinin bahsettiği şeyleri yaptığını görmediğini, şayet yapmış ise Allah’la onun arasında olduğunu, siyasi tercihinin Tayyip Bey’i desteklemekten yana olduğunu, buna da saygı duyması gerektiğini yazdı. Aslında bu çocuk iyi bir çocuk, kendisine olayın doğrusu anlatılsa asla böyle düşünecek biri değil ama aile öyle enteresan bir duygu içine girmiş ki anlamak mümkün değil. Onlara göre kendileri gibi düşünmeyen insanların bu toplumda yaşam hakkı dahi olmamalı. Bu kadar tahammülsüzlük, kin ve nefret neden olur anlamış değilim.
Millet İttifakının umduğu oyu almamasının temel nedeni bu kin ve nefretlerini topluma açık etmeleri olmuştur. Bazıları öyle kin ve nefret duydular ki kamu kurumunda çalışanlardan tutun da esnafından sokaktaki insanına varıncaya dek herkesi sokağa çıkamayacaksınız, ülkeyi terk edeceksiniz, hesap vereceksiniz, İmam Hatipler kapanacak, AK Parti’nin imamları görevden alınacak şeklindeki tehditleri sandığa gitmeyecek insanları dahi sandığa götürdü ve sonuç bu oldu. Normalde parlamentoda Millet İttifakı rahatlıkla çoğunluğu alacak durumdaydı. İnsanlar Cumhurbaşkanına versek bile denetim mekanizması olması için parlamentoda Millet İttifakına oy vereceğiz düşüncesindeydi ama bu tehditler, dışlamalar, korku politikaları insanları sandığa gitmeye zorladı ve herkes bunlar gelirse inançlı insanlar perişan olacak moduna girdi ve sandığa gitmeyecek insanlar da sandığa gitti. Sol seçmen bilinçlidir, sandığa gitmemezlik yapmaz. Sağ seçmen kızınca ne halleri varsa görsünler moduna girerek sandığa gitmez. Normalde bu seçim sağ seçmen bu moddaydı ama karşı tarafın kin ve nefret politikalarını görünce sandığa gittiler ve katılım yüksek oldu. CHP il, ilçe yöneticileri bu konuda o kadar bariz hatalar yaptılar ki anlatamam. Kendi siyasi düşüncelerinde olmadığını düşündükleri basın yayın organlarıyla bırakın çalışmayı, reklam vermeyi, ziyaret edip selam dahi vermeyecek kadar kin ve nefret duydular. Ondan sonra da neden kaybettik diye toplumu suçlamaya kalktılar. Kendi hatalarını görmeyecek kadar kin duyduklarının farkında dahi değiller.
Size çok daha enteresan bir şey anlatayım mı? Seçimden birkaç gün önce bizim evde Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçimi alabileceğini, demokrasilerde bunun normal bir durum olduğunu, belki de ülke için bunun yararlı olabileceğini konuşunca seksen sekiz yaşındaki annem konuşmalarımızı duydu. Ardından iki gün hiç yerinden kalkmadan yattı, adeta komaya girdi. Nedenini de bir türlü anlayamadık, sorsak da halsizim deyip geçiştirdi bir şey söylemedi. Seçim akşamı Tayyip Erdoğan’ın önde olduğunu öğrenince kadıncağız canlandı ve ağzındaki baklayı çıkardı. Ne dedi biliyor musunuz? “Oğlum biz CHP dönemini yaşadık, aç kaldık, mısırı kemsüğüyle (kuturuyla) öğütüp yedik, ahırımızdaki tek inek vergi memurları tarafından alındı perişan olduk, çocuklarımın ve torunlarımın da bunları yaşayacağını düşünerek korktuğumdan komaya girdim.” Emin olun hepimiz şok yaşadık, hiç böyle bir şey yaşayacağımızı düşünmemiştik.
Bu ülke tek parti iktidarlarında çok sıkıntılar çekti. 17 yıl Ezan-ı Muhammediyye Türkçe okundu ve bunu Arapçaya çeviren Merhum Menderes bedelini canıyla ödedi. 1930 yılından 1950 yılına kadar okullarda din dersi ve ahlak bilgisi dersleri okutulmadı, millet cenazeleri kaldıracak imam bulamadı. Merhum babam anlatırdı, Kuran öğrenmek için camiye gittiklerinde köyün girişine bir gözcü, camiye yakın da bir gözcü koyarlarmış, jandarma gelince gözcüler durumu anında hocaya bildirip gizlenirlermiş. Şimdi diyeceksiniz ki ne alaka? O zaman bu zaman mı doğru? Ben bizatihi 28 Şubat postmodern darbesinde üç çocuğumdan sadece birisini İmam Hatip’te okutabildim, en büyüğü katsayı zulmü nedeniyle üniversiteyi yurt dışında okumak zorunda kaldı. İmam Hatiplerin orta kısmı kapatılınca kızım ve küçük oğlum İmam Hatip’e gidemediler, normal okullarda okudular. Bunca yaşananlara rağmen şimdi çıkıp kendilerine oy vermeyenlere kin ve nefret duyanlara cevabım kininizi ve nefretinizi bir tarafa bırakın da insanların yaşam biçimlerine, düşüncelerine saygı duyun, belki sonuç alırsınız. Yoksa haliniz daha da kötü olur haberiniz olsun diyerek sözlerime son veriyorum. Kalın sağlıcakla.