Bu hafta, biraz çizmeden yukarı çıkıp, hafta içinde izlediğim bir haberle ve ona bağlı olarak, vekil, asil ilişkisi hakkındaki görüşlerimi yazacağım. Zülf-ü yare dokunursak affola...
Hafta içinde televizyon kanallarının birinde bir haber izledim: Milletvekilleri araçlarına kırmızı plaka istiyor!.. Haberin devamında konuşan bazı milletvekilleri bununla da yetinmeyerek özel şoför isteklerini dile getirmişler. Gerekçeleri de, kontrollerde polis tanımıyormuş, araç kullanmaktan yorgun düşüyorlarmış... Yani, demek istemişler ki, polis arabamızı görünce selam dursun... Millet uzaktan, geldiğimizi anlayıp vekiline saygıda kusur etmesin... Yeni meclis başkanından çözüm bekleniyormuş... Haber, hangi partiden olursa olsun, pek çok vekilin ortak talebi olarak ekranlara yansıdı.
Ancak, haberin devamı gelmedi. Uygulamanın alacağı tepki nedeniyle mi bir daha gündeme getirilmedi? Yoksa, bir kere gündeme getirilip alışmamız ve kanıksamamız mı bekleniyor? Zira, geçmişte alıştırma ile ilgili hoş olmayan anılarımız var da... Nedense bir türlü alışamadım... Bu gidişle alışamayacağım da...
Adam, hasb-el-kader milletvekili olur. Sonra milleti unutur. Ama yapacağı iş, millete vekillik etmek. Milleti temsil etmek, O'nun adına karar vermek. Nedense, Ankara'ya gidilince unutulur millet.
Vekilin karar verirken ve uygulama yaparken iyi niyet ve doğruluktan ayrılmaması esastır. Aynı zamanda, vekilliğin kendisine verdiği yetkileri kullanırken kendisine çıkar sağlamaması da gerekir. Yaptıklarını asıl adına (burada millet adına) yapar. Kendisine vekâlet verenlerin istek ve arzularını göz ardı edemez.
Bizde öyle mi ya? Artık Millet Meclisi çalışmaları meclis televizyonundan, canlı olarak yayınlanıyor. Oturumlara katılan milletvekili sayısı, genellikle, iki yüzü geçmez... Kalanlar nerede? Bakanlar var, parti içi görevde olanlar var... Hasta olanlar olur, bir özre binaen gelemeyenler olur... Diğerleri hani? Milletvekilinin asli görevi meclis çalışmalarına katkıda bulunmaktır... Milleti, öncelikle, mecliste temsil etmektir... Milletin sorunlarını meclise taşımaktır... Komisyonlarda görüşüldü, parti başkanı (yani milletvekillerini esas belirleyen kişi) böyle istiyor, ben ne karışırım mantığı ile millete vekillik yapılmaz. Sadece bütçe kanununun görüşülmesinde değil, tüm meclis çalışmalarında koltukları dolu görmek istiyoruz.
Çoğunluğu kırmızı plaka talebinde bulunan vekillerden oluşan meclise, dokunulmazlıkların kaldırılması istemiyle 20. dönemde 252 dosya, 21. dönemde 247 dosya, 22. dönemde 298 dosya, 23. dönemde ise, bu güne kadar, 439 dosya gelmiş adli kurumlardan. Ancak, 23. döneme ait dosyalardan 267 adeti DTP Milletvekillerine ait. Sayının şişmesinin nedeni bu. Diğerleri bütün partilere, neredeyse, üye sayısı ile orantılı olarak dağılmış. Dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde karara bağlanan dosya sayısı 45... Diğerleri inceleme safhasında. Sistemin hızı, kaplumbağa gibi... Bu bilgiler sır da değil. İnternette, küçük bir araştırma yapmak bunlara ulaşmak için yeterli.
Görüldüğü gibi, kırmızı plaka ve şoför talebinde sağlanan birlik, dokunulmazlıkların sınırlandırılması konusunda da, bana dokunma şeklinde sağlanmış. Meclis kürsüsünde, yasama faaliyetleri ile ilgili hususlarda elbette sonuna kadar dokunulmazlık, hatta masuniyet gereklidir. Ancak, sokağa çıkınca, vekilimle aramda ayrımcılık istemiyorum. Benim için cari olan yasalar onlar için de cari olmalıdır. Sadece, kolluk kuvvetlerinin doğrudan müdahalesi yerine başka bir çözüm getirilebilir.
Seçimlerden önce dokunulmazlığın kaldırılmasını veya sınırlandırılmasını savunanlar, seçildikten sonra verdiği sözleri unutup kırmızı plaka sevdasına tutuluyor. Bir de, Ankara'nın suyundan mıdır toprağından mıdır bilinmez, gidenler Ülkemizin her köşesini Çankaya sanıyor...