-Depremlerde yer yerinden oynamasını gördükten sonra acaba diyorum dünya hala öküzün boynuzlarında mı duruyor, diye düşünüyorum. Ortaçağdan girdim içeru!!
-Bizim berber Hüseyin'e traşa gittim. Abi, dedi (Nedense herkes bana abi der.) kulağındaki kılları da alayım. Bende olur, dedim. Ne de olsa onunda ustalık dönemi. Ona güvenmeyeceğimde kime güveneceğim. Meğer istenmeyen kılları ağdayla alacakmış. Kıllandım tabi. Ağda bizi bozmasın, dedim? Yok, abi dedi. Ağdayı temizlerken bayağı canım yandı. Utanma belasına sesimi fazla çıkarmadım. Hanımları şimdi daha iyi anlıyorum galiba. (Empati filan)
Hatta birtakım yazarların burunlarından neden kıl aldırmadıklarını şimdi daha iyi anlıyorum!
-Menemen'de Kubilay şehit edilir. Seksen küsur yıldır ölüm yıldönümünde anılır. Dindarlara türlü hakaretler yapılır. Emin Çölaşan dahi bıkmıştır ki her yıl neredeyse aynı köşe yazısını köşesine koyar durur. Bunun yanında doğuda binlerce genç askerimiz şehit edilir haberleri sıradanlaşır adeta. Unutulur gider. Gerçekten ne menem bir şeydir bu!
-Hızlı okuma teknikleri diye bir şey var. Tekerleğin icadından sonra bulundu. Ama bana göre değil bu teknoloji. Ben bir kitabı içime sindire sindire okumak isterim. Fırından yeni çıkmış ekmek gibi koklarım önce. Önemli yerlerini kırmızı kalemle çizerim. İşaret koyarım. Yıldız veririm. Kenarını katlarım. Kitapla hemhal olurum. Yoksa nasıl dost olurum kitaplarla? Eve yeni alınan ve neredeyse kutsallık atfedilip oturulmayan koltuk takımları gibi değildir kitaplar. Okunduğu eskimesinden anlaşılacak. Kısacası, bu teknik mesele bana göre değil.
-Avrupa'nın en büyük adliye binası İstanbul'da açıldı. Karadeniz'de ise Yakında Samsun'da açılacak ya bana şunu hatırlattı; Hani İsviçreli Denizcilik Bakanı toplantıda iki bakan karşılaşmışlar, bizim ki küçümser bir eda ile İsviçre'de deniz yok ama bakanlığı var deyince; Sizin ülkenizde yanılmıyorsam adalet bakanlığı var cevabını veriyor. Öyle olmasın istiyorum. Adliye binalarımız küçük olsun sorun değil ama adaletimiz büyük olsun.
-Kanal 7 ve Flaş TV izleyen kasvetsiz vurdumduymaz ve yurdum duymaz insanları. Aynı dakika içinde hem hüzünlenip ve birden az önceki sanki sen değilmişsin gibi göbek atabiliyorsan merakımı celbetti: Son günlerin moda deyimiyle diyorum ki; O içtiğinizin aynısından ben de istiyorum!
-Yaratılanı severiz Yaradan'dan ötürü.
Doğrusu hümanizma içeren pek beylik bir söz. Yaradan bakalım benim sevmem için mi yarattı her şeyi? Hem bir insan nasıl sevebilir bu kadar şeyi? Cehennemi sevmek zorunda mıyım? Hadi fizik ötesini geçmeyip dünyadan örnek verelim: Biti, yılanı, börtü böceği sevmek zorunda mıyım? Katili hırsızı arsızı sevmek zorunda mıyım? Her birinin ayrı görevi olabilir amenna benim görevim bu ve benzerlerini sevmek değil diye düşünürüm.Yanılıyorsam,Yunus'un gönlünü alalım. Hocasına taşıdığı odunları kafama yemek istemem!