-Yaşlılar, yaşından dolayı saygı ve hürmeti hakederler. Ama bu ülkede yaşlanabildikleri için her türlü övgüyü fazlasıyla hakediyorlar. Şöyle ki; ölümlerden ölüm beğen ülkesinde, şayet trafik kazasından ölmediyseniz, sele, suya kapılmadıysanız, depremde çürük binaların altında kalmadıysanız, teröre kurban gitmediyseniz, maganda kurşununa hedef olmadıysanız, sokak serserileri tarafından bıçaklanmadıysanız; beyaz saçlarınız ve kırışmış cildinizle hala hayattaysanız, alkışlar...İşte bu yüzden saygılar size.
-Öncelikle şu konuya bir açıklık getirelim. Vatansever biri olarak şunu söyleyebilirim; ben Atatürk milliyetçisi değilim. Kişiye ait milliyetçilik olur mu? Milliyetçilik ne zamandır özelleşti? O zaman Fatih milliyetçisi de, Alpaslan milliyetçisi de olunabilir pekala. Soru şu, Atatürk ne milliyetçisiydi? Türk milliyetçisi! E, o zaman olacaksak Türk milliyetçisi olmamız gerekmiyor mu? Atatürk milliyetçiliği nedir ki?
-Ne vakit bir yurdum insanı görsem, muhabbet hemen emeklilik mevzusuna geliyor. Senin kaç gün sigorta primi ödemişliğin vardı birader? Sana ne! Diyemiyorsun tabi. İnsanların hayatta tek gayesi emeklilik olur mu? Böyle hayat mı yaşanır yahu? Tek gayesi ve iki hayali var; bir ev, bir araba ve bir de emeklilik. Yurdum insanının ıssız adaya götüreceği üç şey: Ev, araba ve emeklilik.
-O değil de, işyerleri açılışlarına katılan zevat kapanışlara da gelmesi gerekmez mi? E, hani dost kötü günde belli olur demiyor muyuz?
-Atakum sahillerinde gördüklerimden sonra artık şuna inanıyorum; çok değil bundan 15-20 yıl kadar sonra üniversiteli bazı başörtülü kızlardan kuytu köşelerden sonra sokaklarda da cüretkar öpüşme tekniklerini görebileceğiz. Zühre ile Tahir olmak ayıp değil tabi ki. Ayıp olan, parklarda öpüşmek!
-Nasrettin Hoca'ya atfedilen: "Parayı veren düdüğü çalar." sözünde bir anormallik yok mu sizce de? Parayı veren düdüğü satın alır. Peki, parası olmayan çocuk düdüğü çalamayacak mı? Hep parası olana mı hayat güzel? Hep kapitalistlerin işi bu. Neyse bu konu çok su götürür.
-Bir sabah programındaydı sanatçı Alişan stüdyoda bulunan süs köpeklerinin korkusundan köşe bucak kaçıyordu. Hatta koltukların üzerine çıkıyordu. İlahi Alişan, ya süs köpekleri yerine rezarvuar köpekleri olsaydı ne yapacaktın?
-Bir de ortalık, kişisel gelişimcilerin yazdığı başarı hikayeleriyle dolu. Bunu Nasıl Başardım? 10 Adımda Başarı, Çeyrek Adımda Başarı, Bir Adımda Başarı, Üç Buçuk Adımda Başarı, Emeklerken Nasıl Koştum? Zirveden Tepeye Nasıl Kondum? gibi. Herkes kendi başarı hikayesinin peşinde harap olup gidiyor. Ben de başarısızlık ve düşüş hikayeleri yazacağım. Adı ise, Tepeden Tırnağa olacak!