Adamın birinin oğlu yüksek bir mevkiye yükselmiş. Baba oğlunu ziyarete gitmiş. Güzel bir hasbihal etmişler. Söz dönmüş dolaşmış "güçlü- güçsüz" meselesine gelmiş.
Baba:
Yukarıya kalkarak ve elini oğlunun omuzuna koyarak;
- Oğlum ben mi güçlüyüm sen mi diye sormuş.
Oğul terettüt etmeden "ben güçlüyüm" cevabını vermiş.
Baba dayanamayıp tekrar sormuş, yine aynı cevabı almış. Baba bu durum karşısında biraz kızmış, biraz da incinmiş olsa gerek ki, kapıya doğru yönelmiş.
Baba son olarak aynı soruyu tekrar oğluna sorma gereği duymuş.
Oğlum;
- Ben mi güçlüyüm sen mi? diye sormuş.
Oğul:
"Sen güçlüsün baba" cevabını vermiş.
" Peki o zaman az önce neden ben güçlüyüm deyip durdun oğlum!" diye sorunca baba.
Oğlunun cevabı çok enteresandır.
Baba ! Az önce elini omuzuma attın. Elinden güç aldım. Dünyanın en güçlü insanı hisssettim kendimi. Ondan "ben güçlüyüm" dedim." Oysa ki, şimdi elini çektin benden. Şimdi de dünyanın en güçsüz insanı hissediyorum kendimi" diye cevap vermiş.
Adamın biri maddi yönden ve sıhhat bakımından iyi olduğu halde mutsuz olduğunu doktoru psikoloğa anlatmış. Psikolog adama "mutsuz olduğundan emin misin?" diye tekrar tekrar sormuş. Hasta:
- Hakikaten hiç bir şeyden mutlu olamadığını, mutlu olmanın reçetesini doktordan rica etmiş.
Doktor:
- Mutlu olamıyorsan mutlu edeceksin birilerini. Birilerini mutlu ediyorsan o mutluluk günün birinde sana yansımaya başlayacaktır. Yani başkasını mutlu etmekten sen de mutlu olacaksın. Işte reçete budur demiş doktor.
Esasen bu reçete hepimiz için geçerlidir. Bakınız tecrübelerimizi size ücretsiz veriyoruz. Siz de istifade etmesini bilin.
Adamın biri başına bir musibet gelir. Başına gelen musibetin daha büyüğünün de gelebileceğini düşünür ve Rabbine şükreder. Sonra Şûrâ Sûresi 30. Ayet aklına gelir. Cenab-ı Hâk, "Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. (Bununla beraber) Allah çoğunu affeder." buyurmaktadır.
Adam bu Ayet-i Kerime'yi hatırlayınca kendi elleri ile neler yapıp ettiklerini düşünmeye başlar. Kendi nefsini sorgular. Bu arada Kıyame Süresi 2. Ayet-i Kerime'sini hatırlar. Cenab-ı Hâk, "Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz)." buyurmaktadır. Böylece nefsini kınamanın ve geçmişte yaşanan olayların objektif bir şekilde değerlendirilmesinin en doğru yol olacağını düşünür.
Kanuni yetkilerini ve otoritesini kullanarak işlenmiş olan hataları başkalarının üzerine atmanın ne büyük tehlike ve vebal olduğunu sezer.
Bu manada ;
Adam Nisa Suresi 112. Ayet-i Kerime'yi hatırlar. Cenab-ı Hâk, "Kim bir hata veya bir günah işler de sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak iftira etmiş ve apaçık bir günah yüklenmiş olur." buyurmaktadır.
Burada müfteri durumuna düşmemek için işlediğimiz hataları başkalarına yüklemenin ağır bir vebal olduğunu anlar. Adam gerçekten akıllı ve imanı bütün bir adammış.
Bu arada adam musibetten gerçekten çok büyük dersler çıkarmış, tebrik etmek lâzım, öyle örnekleri kendimize de uyarlamamız gerekmez mi?
Adamın birinin çok serveti var. "Ceddine yeter" derler ya! İşte o derece zengin birisidir. Tanıdığım kişidir. Öğrencilik yıllarında okuduğu fakülteyi yarıda bırakarak, çok eski bir minübüsü bir sene veresiye fahiş fiyatta satın alarak peynir- zeytin alış- verişine başlar. Mektebini okumazsa da alış- verişi prensiplerine uygun yapar. Netice itibarıyla memur kafasına göre bir tasarlama yapacaksak, korkunç para kazanır. Hükümet ekonomik kriz yaşarken, binlerce dev şirketler batarken, enflasyon canavarı bir çok sermayedarı piyasadan süpürürken bu iş insanı her şeye rağmen servetine servet katmaktadır.
Yakinen görüştüğüm ve aynı zamanda akrabalığım olan bu iş insanının bu derece servetine rağmen pek mutlu olamadığını gördüm.
Bizim ata geleneğinde ve genetiğimizde hanede erkek evlât olmalıdır. Erkek evlât yok ise; servet kızlarımıza ve dolayısıyla damarlara kalacaktır. Bu durum bizi pek hoşnut etmez.
Söz konusu ettiğim iş adamına; "Erkek evlâdın yok, bunca servet ne olacaktır?" sorusuna verdiği cevap enteresandır. Cevabında " Ben öldükten sonra servetim ne olursa olsun." şeklinde olmuştur.
Kıssalardan hisse çıkarma zamanıdır. Her kıssa bir hissedir. Musibet gelip çatmadan evvel gerekli tedbirleri almak umuduyla...
Selâm ve dua ile