Kitap Mitap..

Recep Yazgan

SAY-DER Genel Başkanı Ahmet Seven, ısrarla ve inatla "kitap kampanyası" sürdürüyor.. Bir de "Alo Kitap" diye bi şey çıkarmış.. Kitap bağışlamak isteyen olursa telefon açık.. "Alo Pizza hattı" gibi.. İnsanın canı günde üç vakit kitap bağışlamak isteyebilir..

Bağışlanan kitapların hemen hemen hepsinin antin kuntin şeyler olduğunu da söylemek lazım.. Tedavülden kalkmış meslek ders kitapları, miadını doldurmuş üniversiteye hazırlık; sözel-sayısallar,, Bir zamanlar büyük gastelerin yurt dışında bastırıp tırlarla memleketimize sokarak, üç otuz kupona okuyucularına çaktıkları ana, temel, en temel, öz temel, en bi öz temel Britanica gibi ansiklopedizmin cılkını çıkartan, ciltleri bir yanda kendisi bir yanda ucube şeyler, (ciltleri gidince kendilerinden de pek bir şey kalmıyor) beyaz, kırmızı ve pempe diziler, cep fotoromanlar, hayatım romanlar, üçüncü dünya ülkelerinin petrol ile zenginleşerek kafaları Avrupa"nın zevk ve sefasından başka bir şeyine çalışamaz hale gelmiş para babalarının siyasi entrikalarını çözmekle vakit geçiren polisiye zıpırlıklar, ( işverenin yani hafiyeyi tutanın güzel kızına dikkat) her türden eski zaman dergileri,  vesaireler…
Şimdi "sen ne biçim yazarsın, kitaplara hakaret ediyorsun" diye çıkışacaksanız, okumayı burada keselim lütfen.. Zira görüyorum ki birbirimize hiç bir faydamız olmamış şimdiye kadar.. Kitaplara saygısızlık ettiğim felan yok.. Haşa.. Üstelik ben yukarıda saydığım ve beğenmediğimi deklare ettiğim  kitapları ve dergileri ve ansiklopedileri ve polisiyeleri de büyük bir merak ve büyük bir hazla okuyorum.. Bunlar beni okurken güldürmeseler de tebessüm ettirirler çoğunlukla.. Okurken düşündüren kitap aramaktan vazgeçeli yıllar oldu.. İçinde hiçbir fikir kırıntısı olmayan ve tamamen ticarete ve hazza dayalı şeyleri büyük eser, yılın kültür olayı diye "basmak" iyi bir reklamcılık başarısı olabilir sadece..
Ama şu var ki, büyük gazetelerimizin büyük reklam ve tanıtım başarıları ile necip Türk milletine tavşanın suyunun suyu çeviriler ile lütfettikleri eserleri(!) vitrinlere metre cinsinden yerleştirildikten sonra sene-i devrisinde "aman, kitap da neymiş kaldır çocuğum şunları, gözüm görmesin" görgüsüzlüğüyle ardiyeye, oradan da  bir kısmını eski kitapçılara, bir kısmını da "orda bir köy var uzakta.." şarkısından feyz ile ruhlarımızı dinginleştirmek ve ibadet hazzı yaşamak için kolileyerek kırsala yollamak (devrim kırdan mı başlayacak yoksa) için elden çıkarırken bilmelisiniz ki, bu kitapların tarihi büyük bir yalan üzerine kuruludur.. Kedi de değiller ki gittikleri yerlerden izimizi, cismimizi ve kokumuzu tanıyarak geri gelsinler ve başımıza tekrar musallat olsunlar..
Neden kaldırsın çocuğum bunları, şöyle ki; biz bu tarz "şeyleri" okuyarak başımızı göğe yükselttik.. Okuduk adam olduk.. Şimdi internetimizi yerleştireceğimiz yer ile kütüphanemin köşesi birbiri ile çakışıyor.. Büyük harflerle okuyalım; bu yüzyılın çakışmasıdır.. "Eee, napcaz" tabi yapcak bir şey var; yollayalım köylere şimdi de onlar uğraşsın.. Biz az mı çektik? Oku oku bitmediler..
Bana böyle kolilerle uzak diyarlardan gelen kitaplar verilseydi.. Çok büyük heyecanla kitabın sayfalarına damlamış hamburger lekelerinden gemiler yapardım.. Bir saç teli, kurumuş çiçek arardım.. Kenarlarına yazılmış, çizilmiş, kargacık, burgacık karalamalardan var olmanın dayanılmaz melankolisine giderdim.. Bir isim, bir şiir yıkar, yakardı beni.. Belki kurumuş bir göz yaşı; neden ağlamış olabilme ihtimali ile günlerce hüzün içerdim.. Bir problem çözümü için kenarlara alınmış notlardan ve rakamlardan yeni bir matematik icad ederdim.. Bu matematiğin formülü ise sadece benim olurdu, bende olurdu.. Kimsecikler anlamaz, farkına varmazdı; kitapların ikinci- üçüncü sahipleri ile kurduğum ünsiyetin derinliğini..
Üç- beş eli para tutanı bir araya getirip "ordaki uzak köyün okuluna" bilgisayar, internet, ADSL götürebiliyor muyuz, yok.. O zaman uğraşmayalım böyle şeylerle.. Bırakalım ordaki çocuklar kendi dünyalarında yaşasınlar.. O dünya daha zengin çünkü.. O dünyaya dokunacaksak bizim de öngöremediğimiz kadar büyük bir anlam ile olsun bu.. Belki içlerinden biri, köyüne silikon vadisi ya da ne bilim Google Türk"ten de daha büyük ve farklı bir takım projeler- fikirler getirirler büyüdükleri zaman..
Elimizde, evimizde "tavan arasında" (tavan arasının psikolojik göndermesine dikkat çekerim) kalmış o kitapları ise ya hapishanelere yollayalım ki, zamanın da okumamış olmanın ne büyük bir şans olduğunu şimdi boş vakitlerinde okuyarak anlasınlar, ya da yakalım.. Bir çözümde şudur; kapatalım bir mahzene, elli ya da yüz yıl sonra antika diye Antik-Acı"ya satalım..

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.