Bir dönem Çarşamba Milli Eğitim müdürlüğüne müracaat etmiş ve vekil öğretmen olarak Konukluk köyünde görevlendirilmiştim. Köye ulaşım o dönem kamyon ve traktörlerle yapılırken, ilçeye gitmek isterseniz birkaç saat yürüyerek minübüse binebiliyordunuz.Köyde yerleşim arazi yapısı gereği dağınıklık arzediyordu.
Köy halkının çoğunluğu büyük şehirlerde inşaat sektöründe çalışırken, köyde kalanlar orman ürünlerinden geçimini sağlardı. Eğer ev yada herhangi bir inşaat yapmaya niyetlenirseniz, ormandan yararlanamayacağınız size birileri tarafından bildirilmiştir. Orman işletmenin memurları tarafından denetim yapılmasına karşın ilçede üç liraya verdiği orman ürününü geriye otuz lira verip alıp almayacağını düşünmekte mantık kurallarının zorlanması anlamına gelmektedir.
Yeşil elbiseli ormancılara köyde itibar oldukça fazlaydı. Gerçi ormancıdan ziyade köye kim gelirse,köyün adından anlaşılacağı üzre konuk severlik üst düzeydeydi. Kimin kapısını çalsanız mutlaka misafir edilirsiniz. Yemekleri ne kadarsa ona ortak ederler sizi. Elleri açık yüzleri güleçtir her zaman. Ormancıların devlete yakın olmalarındanmı,karşılıklı saygıdanmıdır nedir bilinmez,ayrıcalıkları gösterir kendini. Onlarda bu ilginin karşılığı bazen yanlış bir şey gördüklerinde kafalarını ters tarafa çevirirdiler. Akşam yemek yemişsin,muhabbet etmişsin,sabah o ev sahibinin yanlışını görüyorsun.Bu kendini kandırmaktan başka bir şey değildir. Aslında ormancılarda ilginin nedenini bilmektedir ama herkesin birbirine ihtiyacı vardır. Gece köye gelmişsin nerde kalacaksın.
Kış başlamadan elektrik direkleri dikilmiş teller bağlanmadığından köye elektrik verilmemişti. Güney doğuda bir yerleşim yerinde karakolların telefon ihtiyaçlarını giderebilmek adına direk dikilir, ertesi gün direklerin büyük bölümünün çalındığı görülürdü. Birkaç denemenin sonunda direkler dikilmişti fakat bir türlü tellerin kaybolması engellenemiyordu. Geri bölgelerdebunu kontrol etmeye gittiğimizde,galvenizli tellerin bahçe çevresine ve çamaşır asmak için direklere çekildiğini görmüştük.
Genelde her evin misafir için bir odası mevcuttu. O odaya çocuklar ve bayanlar misafir varken girmezdiler.Misafirin kullanacağı yatak,yorgan,tuvalet o odanın içerisindeydi. Yemekten önce bakır bir leğenle ve ibrikle ellerinizin yıkanması sağlanır, yemek sonrasında yine aynı işlemi o toplumun yaşça en küçük olanları ikaz edilmeden yapardılar. Kimin evinde toplanılmışsa muhabbetler saatlerce sürer, değirmende yaşadıkları ,askerlik anıları anlatılır, bir sonraki toplantıda yine aynı şeyler anlatılır ve aynı sıcaklıkta muhabbete doyum olmazdı.
Okulda iki sınıf mevcuttu,1 ve 2 'inci sınıfları asıl öğretmen,3,4 ve 5'inci sınıfları vekil öğretmen okuturdu. Günlük ders programı ise birinci ders üçüncü sınıfların sesli Türkce, 4 ve 5'inci sınıflar sessiz matematik ders saati olarak programlanmıştı.Bunun anlamı aynı sınıfta bir bölüm bağıra çağıra eğitim yapmaya çalışırken,diğer iki sınıfta kendi kendilerine uğraş içinde olacaklar. Yine güney doğuda köylere uğradığımızda görüştüğümüz öğretmenler,eğer Türkçeyi yanında toplama çıkartma öğrete biliyorsak kendimizi başarılı sayıyoruz dediklerini unutmuyorum. Bu sınıflarda öğretmen ne verebilirdi öğrencisine,yada öğrenci ne alabilirdi.
Bahar başlangıcında köye elektrik verilmeye başlandı. Elektrikle birlikte bir,iki üç diye devam etti televizyonlar,sonra renklenmeye o misafir odalarının baş köşelerini almaya başladı televizyonlar. Yine aynı odalarda herkes toplanıyordu fakat çocuklarda, hanımlarda artık oradaydı. Artık değirmende o gece neler yaşandığı,askerlik,pehlivanlık anıları bitmiş, herkesin odaklandığı tek bir nokta oluşmuştu.Artık evin en değerli misafiri televizyon olmuştu.Bunlar 26 yıl önceki olaylardı, dönemimize bakıldığında eğitim konusunda oldukca fazla mesafe kat edilmiş, ama kimse memnun edilememekte.