Köpekler, her kış Bu yaz gelince kış için ev yapacağız. diye yemin ederler.
Kışın köpeğin kemikleri toplanır. Soğuğun darbesi, onu öylece ufaltır, büzüştürür. Bunun üzerine şöyle der köpek: Benim şu kadar bedenim için taştan bir ev yapmalıyım. Yaz gelince ben elimle soğuk için taştan bir ev yapayım. Yaz gelince ferahlıktan dolayı kemikleri genişler, derisi neşelenir. Güneşi ve bolluğu görür kepek. O, kendini büyük görünce der ki: Ey ulu! Hangi eve sığarım? Büyür, bir gölgeye çekilir, tembel, tok, güçsüz ve bencil biri olur. Gönlü ona: Ey amca! Bir ev yap. der. O da: Söyle, eve nasıl sığarım? der.
Dert zamanında senin hırs kemiğin birbirine girer, dürülerek ufalır. Tövbe ederek bir ev yapayım, kışın bir yuvam olsun. dersin.
Dert gidip o hırsın da büyüyünce köpek gibi ev sevdası senden gider. Nimete şükretmek, nimetten daha güzeldir. Şükre âşık olan, nimete doğru nasıl gider? Şükretmek nimetin canıdır. Nimet de deri gibidir. Çünkü şükür, seni dost mahallesine kadar getirir. Nimet gaflet getirir, şükürse uyanıklık. Padişaha şükretme tuzağıyla nimet avla. Şükür nimeti gözünü doldurur. Seni bey yapar. Böylece fakire yüz nimet dağıtırsın. Hakk"ın yemeğiyle ve yiyeceğiyle doyarsın. Böylece oburluğun ve dilenciliğin gider senden.
İnsanoğlunun söz vermesi köpeklerinkine asla benzememelidir. Refah anında farklı, korku anında farklı davranmak insan için uygun değildir. Çünkü insan akıllıdır. İçgüdülerle hareket edemez. Zirveyi de tabanı da bilir insanoğlu. İmtihan dünyasında imrenilen zirvede durabilmenin risklerini ve zorluğunu, arzu edilmeyen fakirlikte ise ayrı tatlar olduğunu tecrübe etmiştir insanlar. Mevlana"dan aktardığımız bu hikâyeden ders alanlardan oluruz inşaallah!