Korku “YORUM”

Samsun"da artık silahı kapan adam vurma peşinde geziyor.
İtibar artık silahla korunur oldu. Silahını alan ya itibarını koruyor, ya da hakkını arıyor.
Ama neden silahla;
Topluma şöyle bir bakın.
Burada en büyük itibarı silahlı olanlar görüyor.
Çünkü en çok onlar korkutuyor.
Öylesine itilip kakılmış bir toplumun çocuklarıyız ki neredeyse hepimizde ortak bir itibar açlığı var.
Adam yerine konmak, saygı görmek ve gördüğümüz saygının tartışılmaz bir biçimde açıkça ifade edilmesini istiyoruz.
Rejimlerin insafsız baskısıyla ezilmiş, suçsuz yere idam edilmiş, hapislerde süründürülmüş, anlamsız savaşlarda cephelere gönderilip öldürülmüş insanların torunlarında bir “dokunulmazlık” özleminin vazgeçilmez hale gelmesi herhalde doğal bulunmalı.
Bizim itibar ve dokunulmazlık sembolümüz, köylü bir topluluk olmamızdan dolayı bir “ağa” figüründe somutlaşıyor.
Bu şehrin erkekleri, ne olmak isterlerse istesinler sanki aslında “ağa” olmak istiyorlar.
Kocalar karılarının, babalar çocuklarının ağası oluyor.
Patronlar, siyasetçiler, mafya reisleri, kendilerini bizzat devletin kendisi sanan devlet görevlileri daha büyük kalabalıklara “ağalık” ediyorlar.
Ve itibarla saygıdeğerlerinin ortak ölçüsü korkutmak oluyor.
Mafya reisleri bile bu ülkede saygıdeğer ve itibarlı insanlar, hatta birçoğu devletle ortak iş yapmış büyük ”vatansever”.
Çünkü silahları var.
Değişik sıfatları değişik kılıkları olan bir ağalar kalabalığı toplum piramidinin üst katlarına yerleşmiş vaziyette.
Her ağa kendisinden biraz daha büyük bir ağadan korkuyor.
Garip bir şaka gibi, korkutan herkes aslında deli gibi korkuyor.
Herkesin korktuğu biri var.
Ve korkudan kurtulmak isteyen herkes biraz daha fazla insanı korkutup güçlenmek için uğraşıyor.
Biraz dikkatli bakarsanız korkutan herkeste bir korkağı görüyorsunuz.
Ağaların hepsinin aslında korktuğunu göremeyen gençlerin çoğu da, ya parayla ya da mevkiiyle korkutanların arasına katılmayı arzuluyor.
İnsanlarla konuştuğunuzda korkutmayı nasıl şehvetle arzuladıklarını görüyorsunuz.
Korkuttukça da daha çok korkuyorlar.
Bu toplumda korkutanların ya da korkutmayı özleyenlerin çok olduğunu içiniz acıyarak fark ediyorsunuz.
Korkaklar için “korkmamak” gibi bir mertebe yok, onlar için varılabilecek tek menzil korkutucu olmak.
Hâlbuki bir de korkmamak var.
Kimseyi korkutmamak ve korkmamak.
Biliyorum bu zor.
Çünkü korkmamak için insanın gücü ve iktidarı, parada, silahda, makamda değil, yaptığı işte araması gerekiyor.
Kendi bilgisine, enerjisine, yeteneğine güvenen birini kim korkutabilir ki?
Kendi işini iyi yapan biri güçlü olabilmek için niye birini korkutsun ki?
İşini iyi yapmak, o işi dünyanın her yerinde yapabilmek manasına geliyor.
Sizce bu şehirde işini, dünyanın her yerinde kendini kabul ettirebilecek düzeyde yapan kaç kişi var?
İşini iyi yapanların sayısı arttıkça toplumdaki korku ve korkutan ağa sayısı azalıyor, işini iyi yapanlar azaldıkça korku büyüyor.
Ve çocuklarımıza işini iyi yapmanın gücünü ve korkmamayı değil, korkutmayı ve korkutanların “kutsal” olduğunu öğretiyoruz.
Bu şehirde işini iyi yapıp ülke çapında kabul görenlerin başının ne kadar çok derde girdiğini görmek de “kutsallık” ölçümüzün nasıl tersine bina edildiğini gösteriyor zaten.
Biz korkuyoruz.
Ve biz sadece korkutanlara saygı gösteriyoruz.
Korkutanların nasıl korktuğunu hiç bilmeden...
Ve korkmamanın nasıl bir güç olduğunu hiç anlayamadan...