Bazı köşe yazılarını okuyunca aklıma 'Körle yatan şaşı kalkar' atasözü geldi. Sarhoşlarla oturan alkolden bahseder, ahlaksız kadınlarla oturan ahlaksız işlerden konuşur, Allah dostlarıyla oturanlar da Allah’tan peygamberden bahseder. Bazı kişiler şehir dışına çıkmışlar, herkes Samsun’daki yanlış işleri konuşuyormuş, vay anasına beee. Milletin işi gücü bitmiş de Samsun’da Hasan Uzunlar ne yapmış, Mustafa Demir veya başka siyasetçiler ne yapmış onu konuşuyorlarmış. Hem de tatilde konuşuyorlar bunu normal zamanda değil. Adama sormazlar mı ki siz tatil mi yaptınız dedikodu mu diye? Siz nasıl insanlarsınız ki şehrinizde yaşananları başkalarıyla çekiştiriyorsunuz, insan kendi şehrinde olup bitenleri başka şehirde yaşayanlarla çekiştirir mi? Aile içinde olup bitenleri aile dışında konuşur mu? Bu nasıl anlayış? Bu işin ahlaklı insanlar için kuralı; tasvip etmese dahi dışarıda savunur, gelir burada eleştirir, adamlığın gereği bu değil midir? Bu hadise bize rabbimizin Kuran-ı Kerim’de neden “Küünü meassadıkın” yani ‘Sadıklarla beraber olunuz’ buyurduğunu çok daha iyi anlatıyor. İnsanlar kimlerle oturursa onlarla aynı şeyleri konuşurlar, karakterleri de aynıdır. Benim oturduğum meclislerde Allah kulu bana bu tür eleştiriler yapmaz da yapamaz da. Çünkü bırakın o tür insanlarla oturup kalkmayı onlara selam dahi vermekten imtina ederim.
Bu ülkede yaşayan insanların çoğunluğu inanmış, mütedeyyin, Allah’ını kitabını bilen insanlardan oluşur ama onların sesi çıkmaz, düşüncelerini dile getirmezler. Her ne hikmetse inançsız, imansız ve mutlu azınlığın sesi imanlı ve haklı çoğunluğa galebe çaldığı bu dünyada zalimlerin sesi çıkar, zaten biz de bu yüzden biz bu gazeteyi kurduk. Hamdolsun on iki yıldır hep sessiz çoğunluğun sesi olmaya çalıştık. Mahkeme-i Kübra kurulduğunda o zalimlerin kaçacak delik arayacaklarını ama onlara hiçbir şeyin fayda vermeyeceğini de yine rabbimiz Kuran’da bizlere anlatmaktadır. Hele ki ilahi adalet var da herkes yaptığının bedelini orada ödeyecek, kimin haklı kimin haksız olduğunu da orada hep beraber göreceğiz. Sessiz çoğunluğun ne düşündüğünü, neye inandığını, neyi tasvip edip, neye isyan ettiğini bir bilseler hiç ama hiç seslerini çıkarmazlar, tam aksine sessizliği tercih ederlerdi. Biz Allah’a ve ahiret gününe inanır, Allah’ın yasak dediğini yapmamaya çalışıp, doğru dediğini yapmak için elimizden ne gelirse yaparız. Ölçümüz, yaşam biçimimiz, hayat felsefemiz ve karakterimizin gereği budur. İnanmadığımız şeyleri inanıyormuş gibi topluma göstererek takiye yapmayız, yapanları da tasvip etmeyiz. Benim üstadım der ki ‘Lafın tamamı deliye söylenir’ ne demek istediğim sanırım anlaşılmıştır, bu konuyu burada kapatarak asıl konumuza geçmek istiyorum.
Şehrimizin en önemli sorununun asayiş sorunu olduğu muhakkaktır. Sanırım bu konuda ülke genelinde ilk üçlerdeyiz, konuşulması gereken asıl sorun bu olmasına rağmen fuzuli gündemler yaratmanın alemi yok. Uyuşturucu konusunda yazdığım köşe yazısına o kadar çok yorum geldi ki anlatamam. İnsanlar uyuşturucu bağımlısı gençlerden öyle korkar hale gelmişker ki aklınız durur. Doğrusunu aratsanız haksız da değiller, uyuşturucu alan insanların yapamayacağı kötülük yoktur. Zira o meret insanın aklını başından alıyor, ne yapacağını bilemiyor ve her türlü yanlışı yapıyor. Emniyet birimlerimiz bu konuda boş durmuyor. Dün büyük bir operasyon yapıldı ve değeri dört beş milyonun üzerinde olan uyuşturucu madde yakalandı, bunu yapan emniyet birimlerimize şükranlarımı sunuyorum. O zehir ne kadar insanın canını yakacaktı, hamdolsun engellendi. Ancak iş sadece devletin tek başına mücadele ederek yapabileceği bir iş değil. Nasıl ki Karadeniz insanı duyarlı davrandığı için bölgeye PKK giremiyor, aynı şekilde ailelerimizden başlayarak herkes etrafta olup biteni çok sıkı bir biçimde takip edip ilgili makamları haberdar edecek, çoluk çocuğumuza sahip çıkacağız ve böylece bizden sonraki çocuklarımıza mutlu bir gelecek bırakmaya çalışacağız.
Burada en önemli iş biz ailelere düşüyor, önce çocuklarımıza uyuşturucunun nasıl bir illet olduğunu, insanlığın en büyük düşmanı ve baş belası olduğunu, o illete düşecek olanların bir daha kurtulmasının çok zor olduğunu, o alemin başka bir alem olduğunu ve sonunun olmadığını çok iyi anlatmalıyız. Çocuklarımızın kiminle arkadaşlık ettiklerinden tutun da hangi mekanlarda oturup kalktıklarını, ne yaptıklarını takip etmek zorundayız. Bu işlere karışan ailelere bir bakın; ya anne baba ayrı ya aileden bir kişi bu işlerin içerisinde ya da anne baba vurdumduymaz çocuklarının ne yaptığını umursamıyor. Bunun dışında kendiliğinden bu işe giren yok denecek kadar az. İşte bu nedenle tekrar siz değerli okurlarımdan rica ediyorum; ne olur çocuklarımıza sahip çıkalım, onları kendi başlarına bırakmayalım, onlara sevgiyi, saygıyı, küçüğü, büyüğü, Allah’ı kitabı öğretelim ki hem bu dünyalarını hem de öbür dünyalarını mutlu edelim. Rabbim annesine babasına milletine yararlı nesillere sahip insanlardan eylesin diyerek sözlerime son veriyorum. Allah’a emanet olunuz.