Küresel sorun haline gelen Koronavirüs’ten korunmak amacıyla tüm ülkeler kendi sınırları içerisinde, kendi vatandaşlarını korumak amacıyla bir çok genel ve özel tedbirler aldılar. Bunlardan en önemlileri de zorunlu olmadıkça evlerden çıkılmaması, bir metre mesafeden fazla insanların birbirine yaklaşmaması, el, yüz ve vücudun dışarıya açık organlarının sık sık ve iyice yıkanması gibi genel ve temel tedbirlerin yanında, her toplum kendi değer yargılarına uygun özel tedbirler de almıştır.
Virüs nedeniyle alınan özel tedbirlerin başında da camilerde toplu ibadet yapılmaması, Cuma namazları dahil, camilerin bir süre toplu ibadetler için kullanılmamasıdır. Ülkemizin bazı bölgelerinde, lokal olarak camilerdeki ibadet kısıtlamasına tepkilerin gösterildiği görsel ve basılı yayınlara yansıdığı da görülmüştür.
Ancak, bunların itiraz kabilinden olmadığını, cemaat duyarlılığı ve inanç hassasiyeti nedeniyle olduğu kanaatini taşımaktayız. Din görevlileri tarafından konunun cemaate uygun lisanla ve üslupla anlatılması halinde, alınan bu tedbirin de kabul gördüğüne şahit olmaktayız. Belki ülke tarihinde ilk defa sağlık tedbirleri nedeniyle camilerimizde Cuma namazı kılınmayacaktır. Bunu bir sorun olarak görmek yerine, karşılaşılan bu durum hakkında hikmetlerini ibretle tefekkür etmek en doğru stratejidir.
Cuma namazı kılmak için resmi otoritenin izin vermesi gerekmektedir. Bu izin de sağlık nedeniyle, toplumsal tedbirler gereği, kamu otoritesi tarafından verilmediğine göre, Cuma namazı her kesten sorumluluk olarak düşmüştür. Cuma namazı yerine, ezan okunduğu zaman, diğer günlerde olduğu gibi öğle namazının kılınması yeterli olacaktır. Dini hüküm açısından bu konuda hiçbir sorumluluk söz konusu değildir. Aksine, kamu otoritesinin aldığı bu karara itibar etmek dini bir zorunluluktur.
Virüsten korkmamak da gerekir. Ölümden korkmamak gerektiği gibi. Virüs de bir yaratıktır. Neden ve niçin yaratıldığını, fıtrat olarak sorumluluğunun ne olduğunu, karşılaşın durumların insanlık için hangi sonuçlara neden olacağını bilemiyoruz. İnsan olarak bize; tedbirlere riayet etmek, gerekenleri yerine getirmek, dikkatli davranmak, süreç ve sonuçlara karşı hazırlıklı olmak düşer.
Eğer karşılaştığımız olay ilahi iradenin bir yansımasıysa engel olmamız mümkün değildir. Eğer kendi hatalarımızın ürünüyse ibret ve tedbir almamız gerekir. Virüsten korkup panik oluşturmak yerine, sağduyuyla sürecin en zararsız şekilde atlatılmasına yardımcı olmamız gerekmektedir.
Dünyanın her tarafından söz konusu virüs etkisini gösterdiğini göre; coğrafi ve lokal bir sorun değildir. Hava şartlarına ve coğrafya’ya bağlı da olmadığını göstermektedir. Bu durum, eğer ilahi bir mesaj olarak okunacaksa; sadece inanç farklılıklarına bağlı bir mesaj olmadığı da anlaşılmaktadır. Zira; her inanç grubundan insanlar bu virüsün etki alanına girmiştir.
Öyleyse ilahi mesaj tüm insanlığadır. İnsan olarak, insani değerlere itibar edilmesinin gereği hatırlatılmaktadır. Masumların ve mazlumların duasının karşılık bulduğu da dikkate alınarak, dünyanın her yanındaki, inanan inanmayan farklı inanç guruplarından olan insanlara yapılan zulümlerin, Yaratan tarafından cevaplandırıldığını da düşünmeliyiz.
Özetle; Koronavirüs’ten korkmak yerine, alınan tedbirlere itibar ederek, ortaya çıkan durum hakkında kendimize ait sorumlulukları ve kusurları tefekkür etmeliyiz.