Köşe

Şakir KABAKÇIOĞLU

           Değerli okurlarım, bu hafta sonu yazacak o kadar çok şey var ki, nereden başlayacağımı şaşırmış durumdayım. İmralı sızıntıları milletimizin duyarlı kesimlerini derinden sarstı. Öyle ki; AKP'li kesimde de kıpırdanmalar oldu. Ben her hafta buradan anlatmaya çalışsam da hiç  kimse AKP hükümetinin bu kadar ileri gidebileceğini düşünmemişti.

           Sayın Başbakan sürekli aynı hatayı yapmaya devam etmektedir. Nedir bu hata?

           AKP milletvekillerin, neredeyse tamamı ve özellikle de bakanları, başbakanın söylediği tüm sözleri, yalakalık olsun diye sürekli papağan gibi tekrar etmelerine rağmen kendi içlerinde ciddi fikir ayrılıkları ve çekişmeler mevcut. Burada katı cemaat kökenlileri de unutmamak gerekir. Başbakan, MİT müsteşarı ve büyük sırdaşı Hakan Fidan'ı, Oslo'da, terör örgütü PKK ile görüşmeler nedeniyle savcılığın çağırması nedeniyle yaşanan sıkıntıyı çabuk unuttu! ((terörist Apo, Başbakanı, kendisinin kurtardığını söylüyor, doğruysa AKP'liler kendisine minnettardır herhalde?))

           Peki ne olurdu Hakan Fidan ifade verseydi? Savcılık, Fidan'a ''Sana devleti temsilen terör örgütü ile görüşmenin vatana ihanet suçu olduğunu bilmiyor muydun? Kendi insiyatifinle mi görüştün?'' Diye soracaktı. Fidan'da Bana başbakan emir verdi, görüştüm diyecekti ve Başbakan vatana ihanetten yargılanacaktı. Son anda bir kanunla  durumu bertaraf ettiler.

          İmralı görüşmelerinin tutanakları basına sızdırıldı, Başbakan ne söyleyeceğini şaşırdı ve akıl almaz bir şekilde tutanakları  yayınlayan gazeteyi suçladı. Tutanakların içeriğini yalanlayan olmadı. Aslında önemli olan sızması değil, Türk Milletinin geleceğini nasıl pazarladıklarıdır. Görüşmeleri sızdıran BDP olamaz çünkü AKP hükümeti tam da onların istedikleri yolda. Hakan Fidan ve ekibi sızdıramazlar, İmralı görüşmelerine katılan tüm ekip özenle seçiliyor.

           O zaman kim sızdırmış olabilir?

           Basına sızdırılan görüşme tutanaklarında yer alan terörist başının, Fethullah Gülen ve cemaatle ilgili düşmanca sözlerine bakınca, sızıntıyı, cemaate bağlı kimseler tarafından yapıldığı tezi çok güçleniyor. Başbakan, kendi içindeki ve yakınındaki insanları gözden geçirmesi ve ayıklaması gerekiyor, şayet bunu yapmaz ise her olay önce kendisinin başını ağrıtacaktır. Sayın Erdoğan'ın sürekli yaptığı hata, cemaati çantasında görüp hareket etmesidir. Başbakan, bu süreçte, İmralı ve cemaat dengesini nasıl sağlayacak, açıkçası bundan sonrası için bende merak ediyorum.

          Bu haftaki ikinci trajik-komik olay ise, TBMM Uludere vakası araştırma komisyonun, raporunu açıklamasıydı.

          Mecliste Uludere olayını araştırmak üzere kurulan komisyon raporunu bu hafta açıkladı. Beşe karşı üç ret oyu ile komisyondan geçti. Rapor metni, komisyondakilere dağıtılmadı sadece okundu. Neden metni dağıtmıyorlar, anlamak mümkün değil? Daha vahim olan ise; olayın bir kaza olduğu, kasıt olmadığı ve bir itirafçının komisyona verdiği iddia edilen ifade de; ''Uludere sınırında ölenler arasında iki PKK'lı teröristin de bulunduğu'' okunan raporda yer alıyor. Ancak, komisyonun kurulma amacı olan, sorumluların tespitine ilişkin en küçük bir adım yada isim yok.! İtirafçının ifadesini de isimsiz olarak rapora koyuyorlar ki, dikkatler başka tarafa çekilerek, bunların arasında terörist var mı yok mu? tartışması açılsın, rapor ve sorumlular da arada kaynasın.

           Ben, Uludere olayında, bölgedeki terör eylemleri ve karakol baskınlarını da göz önünde tutarak, başka bir ülke topraklarından gizlice girmeye çalışanların bombalanmasını olağan karşılıyorum. Aksini iddia edenler, gitsin kırk kişiyle, gece yarısı gizlice bir ülke sınırından girmeye çalışsın bakalım neler oluyor? Meksika-ABD sınırında, ABD'ye kaçak girmeye çalışan, yılda kaç  göçmen öldürülüyor, açıp bir baksınlar. Sınırlar, ülkelerin namuslarıdır, bu Uluslar arası sözleşmelerle de sabittir.

          Uludere olayına ilişkin aylardır süren ve sorumluları, ''yoğun çalışmalarına rağmen'' tespit edemeyen AKP'li vekillerin çoğunluğunu oluşturduğu  komisyonun bulamadığı sorumluları bir de ben araştırayım dedim ve tam beş dakikada buldum!!

          Bakın sorumluları bir hukukçu olarak nasıl beş dakikada buldum?

          Öncelikle olayın ismi Uludere olsa da meydana gelen bombalama eylemi sınır dışında gerçekleşiyor. Yani, TSK ait uçaklarımız sınır ötesi bir operasyon gerçekleştiriyor. Anayasamızın 92. Maddesi gereğince, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sınırlarımız dışında operasyon yapabilmesi için TBMM'nin, Hükümete (yürütmeye) yetki vermesi gerekir. TBMM'nin verdiği bu yetkiyi Başbakan, bakanlar kurulu ve gecikmesinde sakınca olan ani bir saldırı hali varsa  cumhurbaşkanı da kullanabilir.Kısaca, TSK'nın sınır dışı bir operasyon yapabilmesi için yürütmenin yani Başbakan ve bakanlar kurulunun onayı gerekir. Dolayısıyla, Uludere'de sınır ötesi saldırı yetkisini Başbakan, genelkurmay başkanına vermiş, uçaklarımızda bölgeyi bombalamıştır.

          Burada sorumlular, başbakan ve bakanlar kuruludur. Sözde komisyon kurup neyi araştırdılar anlamak mümkün değil?. TSK'ne ait uçaklarımızın emir komuta zincirinin tamamının haberi olmadan bırakın hedefleri bombalamayı, kalkış bile yapmaları mümkün değildir. Askerlik yapmış herkes bunu bilir.

            Uludere olayı ile ilgili düşüncelerimi yukarıda açıkladım. Benim bir vatandaş olarak üzüldüğüm, AKP hükümetinin bir kesime şirin görünüp oy toplamak için Türk halkını aptal yerine koymaya çalışmalarıdır. AKP hükümeti 21. Yüzyılda, 20. Yüzyıldaki kafayla siyaset yapmaya çalışmaktadır. İşin daha da vahim tarafı ise; mevcut muhalefette 19. Yüzyıl kafasıyla siyaset yaparak bunlara çanak tutmaktadır. Tarih bunlara gerekli şerhi düşmüştür ve asla unutmayacaktır.

                         

                          Sağlıcakla kalın……

                       

 

                                               

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.