İnsanlar, kulluk için yaratılmıştır. Kulluk; imtihandır. Hayatın yaşanma şekli de, imtihanın sonucunu belirler. Bu, herkes için geçerlidir ve benzerlik arz eder.
Söz konusu dünyevî imtihan sürecinde herkes için özel bir takım imtihan unsurları da vardır. Bazı insanlar sabrı gerektiren acılarla, bazıları tahammül edilemez zorluklarla imtihan edilir. Bazıları varlığın şükrü ile bazıları infakı gerekli kılan ortamlarla imtihan edilir.
Bazıları yıllar süren hastalıklarla, bazıları baş ağrısı bile çekmeden geçirdiği günlerle imtihan edilir.
İnsanlar, imtihan edildiğini bilip, düşündüklerinde; acılar da, zorluklar da kendilerine tat verir.
Hayatın tamamının kulluk olduğu bilincinde olanlar, imkanları da makamları da insanlık için, imtihanı kazanmak amacıyla infaka çevirir.
Bunun için sarsılmaz bir imani güce ihtiyaç vardır. Dünyanın, ahiretin tarlası olduğu gerçeğini bilmek, imtihanı kazanmak için yetecektir.
Kulluk; bilinen ibadetleri yerine getirmekle sınırlı değildir. Dışarıda camiyi, evde seccadeyi kulluğun merkezi görmek, ibadet anlayışının kısırlığına, kulluk anlayışının zayıflığına işaret eder.
Hayatın tamamını ibadet formatında yaşamak, kulluğun en kısa ve özet tanımıdır. Eğer kulluk, bu tanımla karşılık bulmuş olsa, kötülükler ve kötüler sıfırlanmış olur.
Günahkâr olan inanmış kimselerin, inanmış oldukları dinin kulluk çerçevesini ve muhtevasını bilmemeleri çoğu kere kendilerini günah işleme ortamına iter.
Kulluğun ibadet olduğu, bunun da doğumdan ölüme hayatın her kademesini örttüğü bilincinde olan müminlerden yanlış davranışlar sâdır olmayacaktır.
Günümüz dünyasında İslâm algısı yanlış olduğu için, kulluk anlayışı da farklı tezâhür etmektedir. İslâmın sadece "hoşgörü" dini olarak tanıtılması, müntesiplerinin "hoş görünme" yarışı yapmasına neden olmaktadır.
İslam dini hoşgörü ile sınırlandırılamaz. Hoşgörü İslamın içinde bir bölümdür. Bir kimsenin "hoşgörü" anlayışından hareketle, iyi müslüman olduğu iddia edilemez. İslam dininin tanımında, "hoşgörü"yü merkeze koymak, "Ilımlı İslâm" projesine hizmet etmek içindir.
Kulluk; Allaha itaat, insanlara adalet, mahlükâta merhamet olarak tanımlanır. Böylece de, hayatın her karesi, kulluğun sınırları içinde yer alır.
15 Temmuz İşgal Girişimi ile dünya ve ülkemiz yeni bir anlayışın miladına şahit oldu. Birçok kimse tarafından "İyi Kullar" olarak yetiştirildiği düşünülen, adına da sembolik olarak "Altın Nesil" denen bir grup vahşi insan, milletine karşı vahşet saçtı.
Ortaya çıkan ifadelerden de, bu vahşetin içinde olan bazılarının namaz kılarak vahşete çıktığını öğreniyoruz. "Bir kişiyi öldürmenin tüm insanları öldürmek gibidir" fermanını sunan dinin ritüellerini yerine getirerek vahşete çıktığına şahit oluyoruz.
Hangi inanç duygusuyla, hangi insanlık anlayışıyla, hangi kulluk düşüncesiyle ve hangi dinin mensubu olma bilinciyle böylesi bir vahşetin taşeronu olmak izah edilebilir.
Can almak ve kan dökmek, sıradan bir düşünce yapısıyla ve inanç duygusuyla gerçekleşecek bir durum değildir. Öylesine yanlış bir kulluk bilinci ve ibadet anlayışı aşılanmış olmalı ki, düşünme melekeleri tamamen kaybolmuş olsun.
Kulluk bilinci ve ibadet anlayışı yanlış şekillenmiş olan herkes, iyi kullar için potansiyel tehlikedir. Öyleleri için "reel doğrular" diğerleri ve toplum için zararlıdır.
Kulluk bilincinin ve ibadet anlayışının doğru şekillenmesi için, "din"in doğru kaynaklardan ve doğru öğrenilmesi gerekmektedir. 28 Şubat sürecinde İmam-Hatip okullarına karşı gösterilen olumsuz yaklaşımlar ve İslamî hassasiyeti olanlara karşı takınılan tavırlar, bugünün vahşet tablolarına sermaye oluşturmuştur.
İmam-Hatip okulları, İlahiyat Fakülteleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemizde dinin doğru öğrenildiği ve öğretildiği resmi, denetlenebilir ve büyük ölçüde de şeffaf kurumlardır.
Kulluk bilincinin oluşmasında, ibadet anlayışının şekillenmesinde, hayatın tamamının ibadet ve kulluğa dönüştürülmesinde bu kurumlar çok büyük öneme sahiptir ve merkezi görev görmektedir.
Kulluk bilinci doğru şekillenen toplumda 15 Temmuz olamaz.