Değerli dostlar,
Bugün yedincisini yazmaya çalışacağımız konu yine Kur"ân"ın Kur"ân"da yer alan isimleri hakkında olacaktır. Daha önce Kur"ân, Kitâb, Furkân, Nûr, Rûh ve Şifâ kelimeleri üzerinde durmuştuk. Bu yazıda ise Kur"ân"ın el-Beyân ismini tanıtmaya çalışacağız.
Açıklama, mesaj, ders anlamlarına gelen el-Beyân ve aynı kökten gelen el-Mübîn kelimeleri de, Kur"ân"da Kur"ân"ın isimlerinden biri olarak yer almaktadır. İşte bu (kitap), bütün insanlar için bir açıklama, bir derstir; takvâ sahipleri için de bir hidayet ve öğüttür (Âl-i İmrân 3/138). Bu âyette geçen beyân kelimesi, Kur"ân"ın bütün insanlara yönelik bir hitap olduğunu ortaya koymakta, ayrıca duyarlı insanlar için bir yol gösterici, rehber ve öğüt olduğuna dikkat çekmektedir. Beyân etmek, bir şeyi açıklamak demektir. Açıklama yapmak da, bir isteğin ortaya konulması veya ona cevap verilmesi şeklinde gerçekleşir. Kur"ân bu yönüyle insanlık için gereken değerleri hem ortaya koymakta, hem de karşılaşılabilecek problemler için de önceden açıklamalar yaparak sorunu henüz ortaya çıkmadan çözmeyi amaçlamaktadır.
Kendisi apaçık olan Kur"ân, aynı zamanda açıklayıcı bir özelliğe de sahiptir. Bu nedenle onun beyân oluşuyla birlikte düşünülmesi gereken özelliklerinden biri de beyyine oluşudur. En"âm 6/157"de de geçen beyyine kelimesi, delil, açık bir kanıt anlamına gelmektedir. Kur"ân"ın delil oluşu, bu âyette hidayet (rehber) ve rahmet oluşuyla birlikte zikredilmiş, adeta yoldaki işaretleri gösterme misyonuyla buluşturulmuştur.
Yola çıkanın rehbere ihtiyacı olduğu gibi insanlık da, hayat yolculuğunda şaşmaz bir otoritenin rehberliğine ve delilliğine ihtiyaç duymaktadır. İşte Kur"ân, bu ihtiyacı karşılamak için bir beyyine ve beyân olarak insanlığa gönderilmiş ilâhî bir yol işaretidir; bir rehberdir. Onun açıklayıcılığı, muhtemel yol kazalarını da önlemeyi amaçlamaktadır.
Değerli dostlar,
Bu özelliğinin yanında Kur"ân"ın beyân oluşu, onun konuşmasıyla da yakından ilgilidir. Evet, tıpkı insanlar konuştuğu gibi Kur"ân da konuşur. İşte konuyla ilgili âyetlerin mealleri: Biz hiç kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar (Mü"minûn 23/62). Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir (Zâriyât 51/23). Üstelik onun konuşması sadece ve sadece gerçeği ifade şeklinde gerçekleşir. Onda sapma ve eğrilme yoktur; sahibini yanıltma ve yarı yolda bırakma da yoktur. İnsan olmaktan ve yanılabilirlilikten kaynaklanan hiçbir arıza Kur"ân"da yer almaz. Kur"ân"ın konuşması Yüce Allah"ın konuşması demektir ve Yüce Allah da sadece gerçeği söyleyendir: De ki: Allah doğruyu söylemiştir (Âl-i İmrân 3/95). Kur"ân"ın ifadesine göre O"nun sözü gerçeğin ta kendisi olduğuna göre ötesi şaşkınlıktır: Artık haktan (ayrıldıktan) sonra sapıklıktan başka ne kalır? (Yûnus 10/32).
Kıymetli kardeşlerim,
Bütün bu sözlerimizin özeti şudur: Konuşmaktan maksat anlaşılmaktır. İnsanlar anlaşılmak için konuşurlar da kâinatın sahibi Yüce Allah anlaşılmamak için konuşmuş olabilir mi hiç? Kur"ân, beyândır; Yüce Allah bununla insanlara seslenmektedir. Bize düşen görev de o sese ve sahibine kulak vermektir.
Kur"ân"ı, dediklerini ve sahibi olan Yüce Allah"ı anlamak ve anladığımızı doğru yaşamamız dileğiyle hepinizi Hakk"a emanet ediyorum.
Hoşçakalın.