Değerli dostlarım!
Kur"ân"ın ve diğer bütün ilâhî kitapların gönderiliş gayesi muttakî insan yetiştirmektir dersek hatalı bir şey söylemiş olmayız. Kur"ân"a göre takvâ sahibi olmayı başarmak için onun takvâ ile ilgili neler söylediğini iyi bilmek gerekmektedir.
Takvâ, kelime itibariyle korumak anlamına gelen v-k-y kökünden türetilmiş bir kelimedir. Bu itibarla bu kelimenin kök anlamlarından biri korumaktır diyebiliriz. Söz konusu sözcüğü eğer ittikâ şeklinde ele alırsak bu defa anlam korunmak şeklini alır. Bu durumda muttakî insan, korunan insan demektir.
Kurân"da iki türlü takva yer almaktadır. Bunlardan ilki -Bayraklı"nın da dediği gibi- doğuştan getirilen takvâdır. Şems sûresinin 7 ve 8. âyetlerinde Yüce Allah; Nefse ve onu sekilendiren güce andolsun ki Allah, nefse, kötülük yapma ve ondan korunma yeteneğini ilham etmiştir buyurmaktadır. Demek ki takvanın bir bölümü doğuştan getirilendir.
Diğer takva türü ise sonradan kazanılan, bir başka ifadeyle doğuştan getirilen üzerine yapılan ilave ve yatırımlarla şekillendirilen, bir anlamda olgunlaştırılan takvadır. Kur"ân bu tür takvayı Bakara sûresinin 197. âyetinde şu şekilde ele almaktadır: Azık hazırlayınız; muhakkak ki azığın en hayırlısı takvadır. Görüldüğü üzere âyetteki takva en hayırlı azık olarak tanıtılmaktadır ve bu tür takvâ da sonradan elde edilmeyle açıklanmaktadır.
Kur"ân-ı Kerîm"de takvâ içerikli pek çok âyet yer almaktadır. Böyle bir köşe yazısının sınırları elbette bu kavramla ilgili bütün âyetleri ele almamıza imkan vermemektedir. Sadece birkaç tanesini burada ele almak ve yapılan bir hataya parmak basmak istiyoruz.
Sevgili kardeşlerim!
İslam dinini anlatmak durumunda olan insanlar Yüce Allah"ı tanıtırken genellikle korkulan bir Allah motifini işlemekte ve Allah"tan korkmanın gerekliliğine temas etmektedirler. Bu amaçla olsa gerek Kur"ân"daki ittekullâh ifadelerini Allah"tan korkun diye yorumlamaktadırlar. Oysa bu kelimenin anlam dairesinde korkmak yoktur. Zaten Yüce Allah da korkunç bir varlık değildir. Allah, korkulacak bir varlık olarak tanıtılmamalıdır. O"nun emir ve yasaklarına riayet etmemekten kaynaklanan bir azaptan veya Yüce Allah"ın gazabından korkmaktan söz etmek daha doğru bir yaklaşımdır.
Takva kelimesini tercüme ederken çeşitli ifadelerin tercih edilmekte olduğuna şahit olmaktayız. Bunlardan bazıları şöyledir: Takvâ, korunmak, saygı duymak, saymak, donanımlı olmak, hassas olmak, sorumluluk sahibi olmak, sorumluluğun farkına verip gereğini yerine getirmek. Bütün bu anlamları toparlayacak şekilde takva kelimesine duyarlı olmak anlamını vermek oldukça kapsayıcı bir anlam dairesi oluşturmak demektir. Bu doğrultuda ele alacak olursak takva kavramını Allah"a, kendine ve çevresine karşı duyarlı olmak şeklinde değerlendirebiliriz.
İnsanlar doğuştan duyarlı olarak var edilmişlerdir; onların fıtratı bu şekilde programlanmıştır. İlâhî kitapların öğretileriyle bu fıtrata uygun yaşamaya çalışmak, aslında yaratılışın amacını da gerçekleştirmek demektir.
Muttakî insan, kendisine, hemcinslerine, doğal ve canlılardan oluşan çevresine, bütün bunları kapsayacak şekilde Yüce Allah"a, O"nun emir ve yasaklarına karşı duyarlı davranabilen insandır. Muttakî insan, ibadeti bu bilinçle yapan ve yaşayan insandır; takvâ ise bu bilincin adıdır.
Sevgili dostlarım!
Takvâ, sanıldığı gibi görülen ve şekilden ibaret olan bir kavram değildir. Elbette simgelerin dinde önemli yeri vardır; ama unutulmamalıdır ki simgeler, içerikleriyle anlam kazanırlar. Ruhunu, özünü ve anlamını yitirmiş davranışlar, sahibini arzu edilen düzeye getiremez. İşte özünden ve Kur"ân"ın ruhundan kopartılmış bir takvâ anlayışı, sözünü ettiğimiz simgelere teslim olmanın tipik bir örneğidir. Bu nedenle nasip olursa bir sonraki yazımızda Kur"ân"da muttakîlerin özelliklerini anlatmaya çalışacağız. Allah"a emanet olun!