Dünya kurulduğundan beri insanlar arasında çıkar ve menfaat mücadelesi vardır ve kıyamete kadar da sürecektir.
Çıkar mücadelesi, insanın dünyalıklara olan meylinden dolayıdır. Peygamberimiz, "adem oğlunun bir vadi altını olsa ikinci vadi dolusunu ister, o da olsa üçüncüsünü ister, onun gözünü kara toprak doyurur" bulunmuştur.
Peygamberimizin bu mesajından, insanın ölünceye kadar dünyevi arzular nedeniyle maddi çıkarları elde etmek için koşturacağı sonucunu çıkarmaktayız.
Hak, adalet ve merhamet üzere yapılan mücadelelerin makul izahı vardır. Ancak, bu mücadele diğer insanlara zarar verme noktasına geldiğinde, adalet ve merhamet sınırlarını aştığında İlahi iradenin bir takım yansımalarını da beklemek gerekir.
Zira, diğerlerinin hakkını, adalet ve merhamet sınırlarını aşarak elde etme gayreti zulümdur. "Zalimin zulmü varsa mazlumun da Allahı vardır" atasözü ve zulümle abad olunmaz anlayışı inancımızın ürünü olarak kabullerimiz arasında yer almıştır.
İnsanlık tarihi içinde devam eden bu çıkar mücadeleleri, devletlerin ve milletlerin de kurumsal mücadelesi haline gelmiştir. Yüce Allahın, inananlar ve inanmayanlar diye iki ana blokla tarifini yaptığı insanlar, kendi aralarında coğrafi, etnik ve farklı bir takım aidiyet unsurlarını ölçü alarak, çok sayıda grup ve blok oluşturmuşlar ve birbirleriyle çekişerek, çıkar mücadelelerine girmişlerdir.
Hak ve adaleti, hakikat ve merhameti esas alan toplumlar; fetihler yaparak kendilerinden olmayan milletlerin de refah ve felahını sağlama merkezli mücadeleler gerçekleştirmişler, ancak; çıkar ve menfaati esas alanlar da göz yaşı ve kan dökerek aidiyet merkezli hesaplarla kendi bloklarını mutlu etmek için diğerlerini sömürmüşlerdir.
Son yüz yılda, söz konusu menfaat ve çıkar mücadeleleri inanç merkezli bir yapıya dönüşmüş, haçlı zihniyeti adıyla maruf hâle gelen küresel hesaplar, beyin gücü ve gençler üzerinden sürdürülür noktaya gelmiştir.
Tabii nimetlerin merkezi olan Ortadoğu'ya sahip olmayı hedef haline getiren küresel güçler, bu hedeflerini hayata geçirebilmek için mutlaka anadolu toprağının ve milletimizin kontrol altına alınması gereğine inanmışlardır.
Çanakkale'yi topla, tüfekle geçemeyen ittifak halindeki küresel güçler, o günden beri bu mücadelelerine devam etmişler, bu amaçla Ortadoğu'yu kan gölüne dönüştürmüşlerdir.
Dünya yaşamının devamını sağlayacak, geleceğin enerji kaynaklarının %20 ye yakını ülkemiz topraklarındadır. Ülkemize uzanan hain eller, bu emellerini gerçekleştirmek içindir.
Haçlının savaşları artık Çanakkale'de olduğu gibi silah ile değil, gençliğin beyin dalgaları üzerinden yapılmaktadır. Ya beyinler çalınmakta, ya da işe yarayan beyinler yok edilmektedir.
Geleceğin ayakta kalmasını sağlayan enerji kaynakları anadolu topraklarında olduğu için haçlının bütün hesabı anadolu gençliğinin beynini çalmak veya işe engel olacak beyinleri ortadan kaldırmak üzerine kurgulanmaktadır.
Ülkemiz idarecileri, siyasileri, kanaat önderleri ve topyekün milletimiz, söz konusu hesapları görüp, şahsi çıkarları bir tarafa bırakarak, gençliğe ve yetişmiş beyinlere sahip çıkmalıdır.
Zalimlere karşı Allah mazlumların yanındadır. Mal, can, din, akıl ve nesil muhafazası farzdır. Bunların korunması için yapılan mücadelede Allah insanların yardımcısıdır. Bu yolda ödenen her bedel cennet sermayesidir.
Ülkemiz üzerinde ve Ortadoğu'da hesabı olan küresel güçlere karşı, tarihte olduğu gibi bugün de, hiçbir fikri ve zikri ayrılık oluşturmadan, tek vücut olarak mücadele etmek, her vatandaşın hem vicdani, hem milli hem de imani borcudur.
İnançlı bir mümin, inanmayan kafire karşı en az 20 kat daha güçlüdür. 80 milyon inançlı insanlardan oluşan milletimiz, en az birbuçuk milyar insan gücüne sahiptir. Bunu çalışkanlığı ve zekasıyla çarptığımızda bu gücün önünde durabilecek hiçbir dünyevi ittifak söz konusu olamıyacaktır.
Küresel güçlere karşı tek vücut hareket etmeyi başarırsak, her zaman bizim olan Anadolu toprağı her zaman bizim kalacaktır