Kafileden ayrıldığımız için yolumuzu kaybetmedik ama adeta kendimizi kaybederek dolaştık Mescidi Nebevinin bahçesinde. Buram buram hüzün kokan, gül kokanRavza-i Mutahhara’yı gördüğüm an bedenimi saran titremeler, gözlerime hücum eden yaşlar insanlığımı, aslımı hatırlatıyor bana. Hz. Peygamberin kendisini bırakıp minberden insanlara hitap etmesi üzerine ayrılığa dayanamayıp ağlayan bir hurma kütüğü kadar olamadığımı düşündüm o an. Bu ziyareti bana nasip eden Rabbime şükrederken bunca zaman neden buraya gelmediğime, insanlığıma üzüldüm. Neden daha erkenden Peygamberimizin Ravzası’nı ziyaret etmeye gelmediğimehayıflanıp üzüldüm. Ziyadesiyle kederlenip durdum. Orada gül kokusu dururken şimdiye kadar hayatın dikenleriyle vakit geçirdiğime üzüldüm. Ey Allah’ın Resulü, ey Peygamberim sana layık bir ümmet olamadık, diyerek af dilemek beni kurtarır mı bilemem ama en azından bir hurma kütüğü kadar olamaz mıyım düşüncesi ile boynumu biraz daha büküyorum. O’nun zamana ve mekana karışan ruhunu, gül kokusunu ciğerlerime dolduruyorum. Ya Rab O’nu gören ve ayrılığına ağlayan hurma kütüğü hangi yürekle, hangi duyguyla ağladıysa ben de aynı yürek ve aynı duygu ile sana yalvarıyorum; ne olursun bizi Hz. Muhammedin şefaatine nail eyle. Sevgili peygamberini bize sevgili kıl.
Ben bir hurma kütüğü kadar olamayacak mıyım? Ben Peygamberimiz vefat ettiği için dağlara çöllere kaçan, kendine yemeyi içmeyi haram eden sonra gelip Peygamberimizin mihrabına bakıp böğüre böğüre ağlayan, en sonunda da kafasını kayalara çarpa çarpa ölen devesi kadar olamayacak mıyım? Ben ruhsuz bir adam mıyım ki şimdiye kadar buraya gelmedim?
Yüreğimi dolduran sayısız ve tarifsiz duygu ve düşüncelerleRavza-i Mutahhara’dan ayrılırken; içimde teskin olmuş, korkularından emin olmuş, annesine kavuşmuş kayıp bir çocuğun sevinci vardı. Kendilerinden ayrıldığımız kafilemize yeniden dahil olmak için dönüyoruz. Fakat orada durmamız çok sürmüyor. Meğer kafiledeki herkes bizim gibi Peygamberimizi bir an önce ziyaret etmek sevdasıyla, hasretine dayanamayarak bizim gibi beklemeden oradan ayrılıp Mescid-i Nebevi’ ye koşmuşlar. Meğer gelen herkes adeta bir çekim merkezine kapılıp bir an önce Ravza’yı görmek için sabırsızlanıyormuş. Biz de yeniden Mescid-i Nebevi’ye dönüyoruz. Bir kez daha içeri girip Ravza’yıgörmek için mahşeri kalabalığa karışıyoruz. Bu kez daha fazla dua etmeye vakit buluyorum. Ey Allah’ım; Müslüman toplumları birbirine düşürmek için fitne, fesat çıkaran, ayrılık tohumları eken emperyalist güçlere, hainlere fırsat verme, Müslümanlara karşı kurulan oyun, hile, desise ve tuzakları görecek basiret nasip eyle, diye dua ediyorum.
Namazdan sonra selam verilir verilmez insanların birbirleriyle yarışırcasına bir tarafa doğru koştuklarını görüyorum. Merak edip ben de o tarafa doğru yöneliyorum. Bir anda hareket edemeyecek kadar izdiham oluşturan bir kalabalığa karışıyorum. Bekleme anında insanların Cennet Bahçesinde namaz kılmak, yer kapmak için hücum ettiklerini öğreniyorum. Uzunsüren bir beklemeden sonra nihayet Cennet Bahçesine girebiliyorum. Peygamber Efendimizin Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde devesinin çöktüğü yerde kendisi de sahabeyle birlikte çalışıp mübarek elleriyle yapımına yardım ettiği, ter döktüğü ilk mescit işte burası. Hemen bitişiğinde yine o zaman inşa ettiği evi var. İlk mescit şimdi Cennet Bahçesi olarak anılıyor. Burada namaz kılmak için bir kısmı belirli zamanlarda kadınlar için bölünüyor. Arka tarafta kadınların namaz kıldığını adeta arı kovanını andıran seslerden anlamak mümkün oluyor. Ağlayıp sızlayan, dua eden binlerce kadının sesi birbirine karıştığında arı gürültüsüne dönüşüyor. İlk mescide yani Cennet Bahçesine girdiğimde Peygamberimizin namaz kıldırdığı mihrabı görüyorum. Kalbim küt küt diye atmaya başlıyor. Peygamberimizin hutbe okuduğu yerde durup bakıyorum.O anda aklımapeygamberimizin vefatından sonra gelip mihrabına bakarak böğüre böğüre ağlayan devesi kusva geliyor. Çaresiz benim duygularım da depreşiyor. Peygamberin bastığı, geçtiği yerde bulunmak kadar onur verici bir duygu olamaz.Tarifi çok zor müthiş duygular yaşadım burada. Fakat burada duygusal anlar yaşamak için fazla zaman bulunmuyor. Duygu yoğunluğu yaşadığın anda görevlilerin sesleri, bazen müdahaleleri insanı uyandırıp kopartıyor o manevi havadan. Görevliler namaz kılanları arkada bekleyen kalabalığa zaman kalsın diye dışarı çıkarıyorlar.