Değerli Okuyucular, geçtiğimiz günlerde sosyal medya hesaplarımdan burada köşe yazıları yazmaya devam edeceğimi kamuoyu ile paylaşmıştım. Sosyal medya hesaplarımdaki bu duyurularım üzerine çok güzel tepkiler ve tebrik mesajları aldım. Bu vesile ile güzel tepkiler verenlere ve tebriklerini iletenlere teşekkür ediyor, kendilerine şükranlarımı sunuyorum. Ancak bir o kadar olmasa da “bu adam hayırdır, ne diye birden bire piyasaya çıktı” diye de bir takım serzenişler işitmeye başlamadım da değil hani... Bizim kimse ile bir derdimiz yok! Bizim niyetimiz bağcıyı dövmek değil, bağdan üzüm yemektir.
Kaldı ki, piyasaya yeni çıkmış falan da değiliz. 2010 yılından bu yana, dilimiz döndüğünce, kalemimiz yettiğince köşe yazısı yazmış biri olarak sadece bir müddet istirahate çekilmiştim. Her ne kadar uzun bir süre istirahat süreci olmuş olsa da, tekrar yeniden aranıza dönmüş bulunmaktayım. Geçmişte de yazmış olduğum yazılarım ortadadır. Bugüne kadar da kimseyi aşağılayıcı, küçük düşürücü, suçlayıcı ve hakaret içeren bir yazım olmamıştır. Dolayısı burada yazacağım konular daha çok kamuda çalışanların özlük ve sosyal haklarının iyileşmesi, güzelleştirilmesi için, fikirlerimizi ve düşüncelerimizi işveren ile birlikte kamuoyuyla paylaşmak olacaktır. Diğer bir taraftan tabi ki toplumu ilgilendiren ve hassasiyet içeren konulara da değineceğim.
Çünkü kamu çalışanları da bu toplumda yer edinmiş ve toplum içerisinde yaşayan bireyler olarak toplumda yaşanılan olumsuzlukları biz zati kendileri de yaşamaktadırlar. Toplum içerisinde yaşanılan ve kamu çalışanlarını da ilgilendiren ve etkileyen diğer konulara da değinmeye çalışacağım. Bu kadar kısa bilgilendirmeden sonra dilerseniz yazımda işleyeceğim konuya geçelim. Konuya bodoslamadan girmeden önce, yazımın başlığında belirtiğim Liyakati kısaca tanımlayalım.
Arapça kökenden gelen kelime olarak liyakat, layık olmak manası taşımaktadır. Türkçe anlamı üzerinden ise yakışmak, uygun olmak ya da yaraşmak anlamlarına gelir. Liyakat aslında en basit anlamıyla işinin ehli olmak, o işe yakışan, vasıflara ve kriterlere sahip olmak demektir. Aslında liyakat bir yönden toplumda, insanlar arasında ve çeşitli mesleklerde düzeni ve otoriteyi sağlamaya yarar. Her işi herkes yapamaz! Ve her işi yapması için de herkesten üstün beceri ve kabiliyet bekleyemezsiniz. Bu bakımdan liyakat yaşamın her alanında dikkat edilmesi gereken bir kavramdır.
Liyakate önem vermeden yapılan görevlendirme ve terfiler kötü sonuçlara yol açar. İşler ve ilişkiler verimsizleşir, kalite düşer, hizmet noktasında iyi sonuçlar alınamaz. Bu sonucunda da hizmet almak isteyenler kaliteli hizmet alamaz. T.C. Anayasası’nın 70. Maddesinde bu konun üzerine durularak liyakatin ne denli önemli bir konu olduğuna dikkat çekilmiştir. Liyakatin gerçekleştirilebilmesi için mevcut olan hakların korunması, hak ve adalet çerçevesinde birtakım kararların verilmesi gerekir.
Herkesin kendine yakışanı yapması, liyakat kavramının önemli, olmazsa, olmaz bir özelliği ve bunun bir özetidir. Bir kişinin yaptığı işlerde, o işe uygun olup, olmadığı anlamak çok zor olmasa gerek. Ortaya çıkan sonuçlar aslında kişinin başarılı ya da başarısızlığını net bir şekilde ortaya koyacaktır. Çünkü adam kayırma ile terfi ettirilen ve hak etmeden bir yerlere getirilen bu kişilerin yaptıkları işlerin başarısızlıkla sonuçlanması kaçınılmaz olacaktır. Liyakatsiz insanların torpille ve adam kayırmaca ile bir yerlere getirilmesi, diğer beceri ve yeteneğe sahip kimseleri yaptığı işte küstüreceği gibi, gerçek manada çalışma heveslerini ve başarıya gidilebilecek tüm arzularını köreltecek ve yok edecektir.
Liyakat ilkesi kamu hizmetlerini yerine getirecek personel seçiminde, o iş için en yeterli ve uygun kişinin seçilmesini emreden hukuki ilkedir. Anayasanın 128.maddesi devlet memurları eliyle görülen işler bir başkasına devredilmez denilmektedir. Burada bir başkası memurların dışında kalan herkesi ifade eder. Fakat son zamanlarda memur eliyle görülmesi gereken işlerin işçiler eliyle yürütüldüğünü ve yetki kargaşasının yaşandığını
günümüzde sıkça görmekteyiz.
Hatta ve hatta Sayıştay raporlarında da sıkça gündeme gelmiş bir konudur. Memurlar, yapılan işlerde geri plana itilmiş, iş ve işlemler memur olmayan kişiler üzerinden yürütülmeye çalışılmış ve bu kişilere imza yetkileri verilmiştir. Bütün bu olanlar sadece bazı liyakatsizlik işçilere verilen yetkilerle de sınırlı değildir. Yine bazı kurumlarda kadrolu imza yetkisi bulunan personeller var iken, bu kişilerin ellerinden yetkileri alınarak, onların yerlerine liyakat sahibi olmayan, beceriksiz, basiretsiz ve sümdük personeller yetkilendirilerek bu kişilere imza yetkileri verilmiştir.
Asıl kadrosunda çalışması gereken kişiler kenara itilmiş, liyakatsiz olanlar yapılan görevlendirmeler ile ön planda tutulmuşlardır. Bunun sonucunda da bazı kamu ve kurumlarında mobbing olayları artmış, iş ve işlemlerde yapılan usulsüzlükler almış başını gitmiştir. Liyakat esasları göz önüne alınmadan adam kayırmacılık ve torpille bir yerlere gelen bu kişiler, devlete ve millete hizmet etmek yerine, diyet borcu olduğu kişilere biat eder hale gelmişlerdir. Ancak kimse şunu unutmamalıdır ki, millete ve devlete hizmet etmek yerine kişilere hizmet edenler, kişilerle birlikte gelir ve kişilerle birlikte giderler.
Asıl olan millet ve devlettir. Devlet dairelerinde idarenin işlemlerinde liyakat ilkesine uygunluğu sağlamanın en iyi yolu yargı mercilerince yapılacak denetimdir. Liyakat esasları kesin olarak uygulanmadığı sürece yolsuzluk, usulsüzlük ve kayırmacılık gibi suçlarla baş edebilmek mümkün değildir. Ve liyakat esaslı istihdamın olmadığı bir yapı hiçbir zaman çökmekten kurtulamayacaktır… Yazımı Peygamber Efendimize yöneltilen bir soruya verdiği cevapla bitirmek istiyorum. “Ey Allah’ın Peygamberi! Kıyamet ne zaman kopacak?” Efendimiz bu soruya şu cevabı vermiştir: “İş, ehli olmayan kişilere verilince kıyameti bekle, kıyametin kopması pek yakındır.” (Buharî, İlim 2)
Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az… Kalın Sağlıcakla!
L İ Y A K A T
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.