Lüks tüketimin 29 Mart'a etkileri ve takva

Salih Parlak

Son okuduğum ve burada özetleyeceğim bir yazı, kafamdaki karışıklığı giderdi. Şunu diyordum; ben fanatik bir siyasi parti taraftarı değilim. Ama şu son altı yıldır Türkiye"yi, İslam dünyasını, biraz daha ileri gidecek olursam dünyayı yönlendiren Obama"yı etkileyen siyasi kadroya oy vermişim. Her ne kadar benim dinimi, imanımı ve din imanımı Türkiye ve dünya semalarına haykırmak isteyen siyasileri safdışı edip muhafazakâr ve ılımlı Müslümanlığı siyasi hareketinin ve parti bildirgesinin olmazsa olmazları arasına koysa da verdiğim oylarımdan memnunum.

İnşallah 29 Mart siyasi depremi sonucu yenilenirken ve silkinirken; Rahmetli Özal"ın ANAP"ı politikasından biraz daha Milli Görüş gömleğine doğru bir adım daha atmanın zamanının geldiğine inanır.

Ben kişi olarak 1980 siyasi ve askeri depremi sonucu prensesleriyle iktidar olan ve siyaset postunu Mesut Yılmaz"a kaptıran Rahmetli Özal"ın şahsına oy vermiş olmamı alenen seslendirmemi özellikle öğrencilerim içine sindiremezdi. Çünkü dersin dışında ben öğrencilerimin içinde ve ileride yönlendirilmelerinde etkili olmak ayrılmadığım temel çizgimdir.

 Zaten kendimi 1964"ten beri, şu andaki iktidar kadrosunu yetiştiren Milli Görüş politikasının içinde bulmuştum.

 Şimdi 29 Mart siyasi sarsıntısının nedenini kendi kendime çok sorguladım. Oyların sayıldığı gece, İstanbul"da ve belki de diğer illerde elektrik kesilmesinde el altı yönlendiricisinin iktidarın olabileceğini sanmıştım. Hatta her zaman rastladığımız ve kendimin sandık başkanlığı sonrası, elimizdeki oy torbalarını ve sandık tutanaklarını Seçim Kurulları kapılarının önünde teslim edebilmek için sabahlara kadar, biraz da fuzuli bekletilmelerimizi ve tutanak değiştirme avcılarının mekik dokuduğu, hatta başarılı oldukları günleri de anımsadım.

Hatta Adana"da iktidar bürokratlarının yapabileceği işleri bu konuda profesyonel olan siyasi hareket taraftarlarının yaptığını ve nasıl karşı parti oy pusulalarının yakıldıklarını da basından öğrendim.

Demek ki bugünkü siyasi iktidar, eski oyunlara diğerlerinin yarısı kadar da başvurmamış ve bizim toplumumuzun medeni bir ülkedeki hak ve yetki dağılışının sınırlarını aşmadıklarını gördüm. Ama eski oy cambazlarının işbaşında olduğunu, ideolojik davranan dinî cemâatlerin de seçimlerde alışkın oldukları Allah-Peygamber sömürülerinde mekik dokumalarını gördüm. 

Bakalım profesyonel yer altı ve yasadışı eylem mafyasının etkisinde kaldığı anlaşılan Adana Belediye Başkanlık seçimleri hakkındaki savcılık soruşturması nasıl sonuç verecek?

Bunlardan anlaşılıyor ki Türkiye Cumhuriyeti"nin bugünkü iktidar kadroları seçimlerdeki eski çirkin ilişki oyunlarını yinelemeyerek medeni Batı toplumu ilkelerini uygulamış ve Avrupa Birliği standartlarına uymayı ilke edinmiştir. Kanun hakimiyetine geçmiş, orman kanunu uygulamalarından uzak durmuştur. Hukuk devleti olma yönünde ciddi adımlar atmıştır.

Öte yandan dikkatimi çeken diğer bir husus da Ege ve Akdeniz kıyı şeridindeki illerin Belediye yöneticiliklerinden AKP uzaklaştırılmıştır. Neden?  Ülkemizin lüks tüketiminin kalbi, Ege ve Akdeniz kıyı illeridir.

Bir ülkede lüks tüketim egemen olduğunda, o ülke insanı önce karnının gerilircesine doymasını istiyor. Takvadan uzaklaşıyor; şükreden kul olmaktan uzaklaşıyor. Takva, Allah"ın cc “iyi!” dediği değer yargılarını yaşatmayı kurumsallaştırmak, “Allah"ın cc “kötü!” buyurduğu değer yargılarını toplumun gözünden ıraksamayı kurumsallaştırmaktır.

Eğer bir beldede üstsüzler varsa, üstsüz güneşlenme hastalığı egemen ise o beldeden takva gider; lüks tüketim hastalığı bütün bacaları sarar.

“Yine onlara, bizim o dağı, sanki güneşlik gibi, tepelerinde neden salladığımızı da sor. Onu gerçekten üzerlerine düşecek sanmışlardı. "Takva sahibi toplum olabilmeniz için, size kazandırdıklarımıza sıkıca sarılın; içeriğindekileri aklınıza yerleştirin" diye ünlenmişti” A"raf Sûresi: 171.

Demek ki takva olmayan beldelerde doğa felaketleri eksik olmaz: depremler, hortumlar, sel felaketleri… eksik olmaz.

Böyle beldelerde lüks tüketim imkanları gevşetilmişse artık gözler kararmıştır. Ondan sonra duble yollar, yonca tipi kavşaklar… biçiminde ulaşımın rahatlatılması imiş, Kültür Şehri olacak dev kurumların kurulmasıymış… o insanları hiç ilgilendirmemektedir.

“Sosyal yapısının temelini, Allah'ın takvası ve hoşnutluğu üzerinde kurdukları toplum mu daha sağlıklıdır, yoksa o yapısının temelini; derenin oyduğu bıçıkların çıkıntısı üstünde yalpalar biçimde kurdukları ve onunla an be an terör, enflasyon vb sosyal patlamanın ateşi içine kayan toplum mu? Allah o zalim topluluğu kılavuz etmez. Onların zaten bir tür olarak kurdukları kurumları yüreklerinde, ancak o yürekleri tedirginliklerinden lime lime doğranıncaya kadar sürüp gidecektir. Allah devlet-millet sahibidir” Tevbe Sûresi: 109-110.

 Bir ülkenin insanı lüks tüketime alıştırıldığında, artık bir adım daha geri atmak istememektedir. İşte Japonya, işte Çin… Batı emperyalizmine karşı en büyük savaşımı bu iki ülke vermiştir. Batı standartları dışında kalkınmışlar, ama şimdi Batı"nın lüks tüketimine kapılmışlardır.

Dünya lüks tüketiminden en büyük payı ABD ve Japonya alıyor. Japonya"da her 100 kadından 90"ı bir Louis Vuitton çanta sahibi. Lüks giyimin İtalyan ismi Ermenegildo Zegna,

İstanbul"da mağazalar açıyor.

Çok sayıda lüks marka Türkiye"de mağaza açmak için birbiriyle yarışıyor. 2007 yılında 248 milyar dolar/170 milyar Euro büyüklüğe ulaştığı hesaplanan dünya lüks pazarının satışlarda gerileme yaşaması, kaymak tabaka diye anılan varlıklı insanların da ters giden dünya ekonomisini fark ettikleri şeklinde değerlendirildi. 2007 ortasında ABD"de başlayan mortgage krizinin etkileri yılın son çeyreğindeki satışları olumsuz etkiledi. Ocak ayında da satışlardaki gerileme devam ediyor.

Financiere Çantalarıyla meşhur Amerikalı Coach, bir şişesi 215 bin dolara satılan, dünyanın en pahalı parfümü Clive Christian"s, Prada, Chanel ve Michael Kors"tan alışveriş yapan yüksek gelirliler, Tükiye"de de artık gardıroplarındaki ürünleri daha fazla değerlendirme çabası içinde.

DÜNYA lüks tüketiminden en büyük payı ABD ve Japonya pazarları alıyor. Rusya, Çin ise lüks pazarının büyük olduğu ve aynı zamanda en hızlı büyüdüğü iki ülke…

Cap Gemini tarafından yayınlanan Dünya Zenginlik Raporu"na göre 2000 yılından buyana bireysel zenginlikleri 30 milyon doların üzerinde olan ultra zenginler bulunuyor. 2006 yılından buyana serveti 1 milyon doların üzerinde olanlar ile 30 milyon doların üzerinde olanların zenginlikleri toplamı 33 trilyon doları aştı. 2010 yılında ise bu rakamın 44.6 trilyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor.

Petrol parasının arttığı Ortadoğu, Rusya ve Çin yeni zenginlerin çıktığı bölgelerin başında geliyor. Türkiye de son yıllarda lüks tüketimin arttığı pazarlardan biri olarak dikkat çekiyor. Çok sayıda lüks marka Türkiye"de mağaza açmak için birbiriyle yarışıyor.

 Dünya Lüks Tüketim Birliği"nin rakamlarına göre kriz sonrasından 2009 başına kadar lüks tüketim adına dünya çapında %35"lik bir düşüş sergilenirken Çin"de bu sadece %5"lik bir düşüş olarak kayıtlara geçmiş. Hatta birçok firmanın krizden etkilenmediğini göstermek adına lüks tüketime ve hediyelere yüklendiği de aynı birliğin tespitleri arasında.

İşte olaylar gösteriyor ki tek dişi kalmış canavar olan lüks tüketim, dünya toplumlarını derinden etkilemekte ve kapitalizmin nimetleri bir bir tükenmektedir. Bunun ilk belirtileri Amerika"da görüldü ve büyük bir değişimle oylarının rengi de değişti. Siyah tenli bir politikacının taze bir kan olarak seçilmesi, dünyanın hemen her köşesinde önemli bir dalgalanma yarattı.

Türkiye"ye gelince seçimlerde Amerika"nın tam tersine, 1920"lerden beri ülkemizde bir dikili taşları bile olmayan politikacıların kümelendiği siyasi partiler sevindirildi.

İnşallah bu toplumun aklı başına gelir de lüks tüketim yerine Allah"ın cc takvasını yaşayan politikacıları yetiştirir.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.