M.Can Kibiroğlu...

Samsun'da bu sezon sahnelenen ve ses getirmeyi başarmanın yanında gördüğü ilgiyle de takdiri hak eden bir oyunun, "Lidert"in, yazarı, evli, sevimli mi sevimli Zeynep Deniz'in babası Samsun Final Okulu'nun Genel Sanat Dan

Yaşamın yavanlığı beni yazmaya itti

Gazi Sahnesi'nin karşısında artizz kafedeyiz. Murat Can'la Düşevi Oyuncuları'yla yapacağı toplantı öncesinde buluşuyoruz. Hemen başlıyor anlatmaya; liseler arası tiyatro festivali kapsamında okul öğrencilerince sergilenecek oyununun önümüzdeki günlerde sahneleneceğinden başlayarak. Geçtiğimiz hafta içinde AKM'de drama çalıştırdığı öğrencilerince sergilenen oyununun keyfini yaşıyor olması da dikkatimizden kaçmıyor. Ve biz kendisine birazdan başlayacak olan toplantı öncesinde zaman ayırdığı için teşekkür ederek söyleşimize başlıyoruz.

M.U: Hazır toplantıdan söz açılmışken ne üzerine bir toplantı bu?

M.Can: Biliyorsunuz bu sezon için yazdığım oyun "Lidert" Düşevi oyuncuları tarafından sahnelendi. Düşevi Oyuncularıyla gerçekleştireceğimiz toplantıdaysa önümüzdeki sezonda oynanacak oyunun hatlarını belirlemeye çalışacağız. Bu arada belirteyim, oyunumuz hakkında da yeni haber aldım. Yeni ve güzel bir haber bu, benim ve Düşevi Oyuncuları için. Türkiye Lions Kulübü, Lidert'i en iyi prodüksüyon oyunu seçmiş.

M.U: Peki bu ilk toplantı mı ? Oyunun belirlenmiş bir durumu var mı ?

Hayır, bu ikinci toplantı olacak. Oyunumuzun ne tür bir oyun olacağı, ne tür bir kitleye sesleneceği konusunda bir toplantı olacak. Klasik bir oyunu, müzikal formda uyarlamayı amaçlıyoruz. Farklı bir reji anlayışıyla yeniden sunmayı düşünüyoruz. Oyunun şansı adına ve de etik olarak oyunu açıklamanın yerinde olmayacağını düşünüyorum.

M.U: Bu toplantı konusuyla başlamış olduk ancak okurlarımıza sizi tanıtmakla başlamak niyetindeydim. Önce bize kendinizi tanıtır mısınız lütfen?

1977 Almanya doğumluyum (Gülüyor). Çok mu geçmişe gitmiş oldum dersiniz. Hemen biraz daha yakına geleyim. İlk, orta ve lise öğrenimimi Samsun'da tamamladıktan sonra, bir boşluğuma denk gelen bir anda tiyatro sınavlarına girme kararı aldım ve Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Ana Sanat Dalı Dramatik Yazarlık Sanat Dalı'na girdim, 2003 yılında buradan mezun oldum. Halen Samsun Final Okulu'nda Genel Sanat Danışmanı ve Drama Eğitmeni olarak çalışıyorum.

"Yaşamı, görmek istediğim biçimiyle alırım"

M.U: Bu tiyatro okuma düşüncesinin bir temeli yatıyor muydu yaşamınızın bir köşesinde?

Aslında hiç kimsede bunun çok derin nedenlerle oluştuğunu sanmıyorum. Ortaokul yıllarında tiyatro sanatıyla ilgili ne düşünüyorsam aşağı yukarı halen aynı şeyleri düşünüyorum. Öyle ya da böyle bir yerlerinden tiyatro yapma isteği sanırım, dahilinde olduğumuz bu yaşamın bana müzmin bir biçimde her zaman yavan gelmesinden kaynaklanıyor.

M.U: Bunu biraz açalım isterseniz.

Alfred Hitchcock dram sanatını şöyle tanımlar: "Dram sanatı, yaşamın en izlenilesi kısımlarının kesilip sahneye aktarılmasıdır" Ben bu tanımı, üniversite yıllarında öğrendim. Tanımlayamasam da ortaokul yıllarımda bu nedenden tiyatroya bulaştığımı anladım. Şunu demek istiyorum; yaşam, bana şu haliyle çocukken olduğu gibi halen sıkıcı gelmekte. Onun için yaşamı görmek istediğim biçimiyle alıyorum ve bu yoğunlukla yazıyorum. Biraz da poliyannacılık denebilir. (Gülüyor) Ama açıkçası aklıma daha iyi bir fikir gelmiyor.

M.U: Üniversite yıllarında tiyatro yazarlığında yetkin örnekler verdiğinizi ve bunların da size ödül getirdiğini biliyorum. O oyunlardan biraz söz edelim istiyorum.
[Bu bölüme parantez açmamı istiyor (Can'ın yanakları al al olur) Bu nedenle sevgili okur özür dilerim. Bir oyun yazarıyla konuşuyor olmanın zorluğunu yaşadığım andır bu.]

Üniveristede her yıl yapılan yarışmalarda gelen ödüllerdir bunlar.

M.U: Ancak bu yıl üniversiteler arası tiyatro festivali için buraya gelen Erzurum Üniversitesi öğrencilerinden şunu da biliyorum ki o oyunlar, bölüm öğrencilerince efsaneleştirilmiş durumda. Bu duruma ne diyeceksiniz peki?

Klişe olabilir ama, sanatın ödüllendirilebilir birşey olduğuna inanmıyorum. Yine de bu işi "beğenilme acizliği"yle yapmamızdan kabul edilebilir bir hazzı olduğu yadsınamayacak bir gerçektir.

"Vazgeçemediklerim: Zaman, ölüm ve aşk"

M.U: Oyunlarınızdan söz edecek olursak biraz. Lidert'in durumunu biliyoruz. Bu sezon büyük bir ilgi gördü ardından gelen ödül de bu ilgiyi perçinlemiş diyebiliriz. Bu oyundan yola çıkarak oyunlarınızın genel içeriği, teması ve kurgulanış biçimlerini nasıl tanımlamak ya da anlatmak istersiniz.

Lidert, Düşevi Oyuncuları'nın seyirci kitlesi ve günün gereksinimi olan politik bir oyun. Düşevi Oyuncuları'nın da repertuar tiyatrosu olması yolunda yaptığı özgün işlerden biri. Lidert'in afiş spotunda şöyle yazar: "Devlet mi insanı yönetir, insan mı devleti yönetmelidir." Bu önermeden yola çıkarak yazdığım yedi epizottan oluşan, dahilinde yabancılaştırma ögelerinin kullanıldığı açık biçim bir oyundur. Ben tek bir türün yazarı olmayı benimseyenlerden değilim. Tabi ki haz duyarak yazdığım belirgin temalar vardır. Özellikle öykü deneme ve şiir gibi türlerde vazgeçemediğim üç temam vardır. "Zaman, ölüm, ve bütün bunlara rağmen aşk".

M.U: Absürd tiyatroya yakın durduğunuzu anlıyorum. Peki epik tiyatroyla olan ilişkiniz de varsa bu ikisini harmanlıyorsunuz mu diyelim?

Doğrusu demin de dediğim gibi tek bir türün bağımlısı olma kaygım yok. Bu nedenle bunu söyleyebiliriz. Tiyatro yapıtının, hangi sanatsal akıma gereksinimi varsa onu kullanması gerektiğine inanırım. Örneğin Lidert'te, anlatıcı mantığını kullanarak yabancılaştırma etmenini harekete geçirirken; II. Dünya Savaşı'nın soykırım kamplarıyla ilgili olarak kurguladığım Auschwichz sahnesinde absürd ögelerden yararlandım. Ya da sizin efsaneleşti dediğiniz "Sarı Köpek" oyununda genel yapıyı kapalı biçim (dramatik tiyatro) tarzı üzerine kurarken sahne sorularını ve önermelerini absürd tiyatro temalarından seçmem örnek verilebilir. Bu haliyle benim Reinhart'ın bütünleşik sanat yapıtı mantığına bağlı olduğum söylenebilir.

"Kadim dostum öyküyü kitaplaştırmak istiyorum"

M.U: Sizin bir de roman uyarlamanız var. Nobel ödüllü yazar Necip Mahfuz'un Midak Sokağı'nı oyunlaştırdınız. Neden bu romanı seçtiğinizle başlayabilir miyiz onsan söz etmeye?

(Gülüyor) Kendinden Nobel ödüllü bir oyunu yazma bedavacılığından olabilir mi acaba? (Gülüyoruz) Buna tam bir uyarlama demek etik olarak hata olabilir. Çünkü kendi aralarında ayrılırlar. Uyarlama, adaptasyon ve bağımsız uyarlama. Benimkiyse, çok bağımsız bir uyarlama olabilir ancak. Ne Necip Mahfuz'a ayıp etmek isterim ne de kendime haksızlık etmek. O roman, tam anlamıyla sahneye uyarlanabilir etkenleri taşımayan ve yalnızca bir roman malzemesi bulunduran bir yapıt. Kurguda kişileştirmede birçok değişiklik ve hatta olmayan yeni kişiler ve yan olaylara gereksinim duydum. Aksi takdirde romanın oyunlaşması neredeyse olanaksızdı. Romanın özünü sabit tutarak biçimde bambaşka bir tavır gereksinimi vardı. En önemlisi de trajik bir öyküyü döner sahne mantığında müzikal bir kurguyla verme çabamdı. Ayrıca film tekniklerinin de etkin rol oynadığını belirtmeliyim. Umarım bir gün bu çok kalabalık oyun kendisine bir sahne bulur.

M.U: Tiyatroyu bağlı olduğu edebiyat dahilinde varsayarsak, tiyatro oyunu dışında ürettiğiniz türler var mı?

Elbette... Bana göre her şeyin özü öyküdür. Resmin, heykelin, şiirin, tiyatronun ya da sinemanın... İyi öykü yazamayan veya kuramayan hiç kimse sanatla uğraşamaz. Ancak bunun farkında olamayarak da olsa öykü yazmaya başlamıştım. Hatta ilk yazdığım tür, öyküdür. Bu iyi tesadüfün daha sonradan oyun yazarı olmamdaki katkısının büyük olduğunu şimdi şimdi anlıyorum diyebilirim. Bu kadim dostum öyküyü dışlamamak ve ona hak ettiği payeyi vermek adına önümüzdeki yıllarda yazdıklarımı bir kitap çıkararak biraraya getirmeyi tasarlıyorum.

M.U: Önümüzdeki haftadan itibaren gazetemizin kültür-sanat sayfasında yazılarınızın yayımlanacağını belirterek soruyorum ilk yazınızda ele alacağınız konuya değinebilir miyiz?

Onu tam olarak belirtmeyelim ancak okurlarımızın yaşadıkları kentle ilgili kültürel ve sanatsal kaygılarına ilişkin bir sorunu ele alacağımı söylemekle yetineyim.

M.U: Söyleşimizi bitirmeden önce bu oyunlar, öyküler ve koşuşturmaların dışında geleceğe ilişkin başkaca tasarılarınız var mı?

Bir gün, Samsun'da çalışanlarının tamamının akademik eğitimli bir sanat merkezi düşlüyorum. Bunu düşlememdeki yegane nedense: Kendi yetiştirdiğimiz elemanlarımızla bir dans tiyatrosu kurmak. Bununla ilgili projemiz de kabaca belli gibi. Etnik anlamda Karadeniz öykülerinin ve hatta kadın hikayelerinin tema olarak alınacağı devasa bir projeden bahsediyorum. Ama bu şimdilik (ve belki de sonsuza kadar) yatmadan önceki tasarladığım düşlerimden biri.

M.U: Teşekkürler Murat Can, çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim...

Rica ederim. Size de kolay gelsin...

KÜLTÜR SANAT Haberleri