MAHMUT AYDIN'DAN MEKTUP VAR
15 Ağustos 2014 tarihinde yazmış olduğumuz 19 Mayıs Üniversitesi yazısı ile ilgili Rektör Yardımcısı Mahmut Aydın Hocanın bizlere gönderdiği mektubu, noktasına virgülüne dokunmadan sizlere sunuyoruz:
Sayın Adnan Bahadır, 15 Ağustos 2014 Cuma günkü köşe yazınızda şahsımla ilgili yaptığınız açıklamalar konusunda aşağıdaki açıklamayı yapma gereği ortaya çıkmıştır. Açıklamamı köşenizde yayınlamanızı zatıalinizden talep ediyorum.
Köşe yazınızda doktora tezimin elinize ulaştığını ve bu tezde yazdıklarımın sorunlu olduğunu ima ederek bunları doktora hocama şirin gözükmek için yazdığım şeklinde açıklamalara yer verilmektedir.
Doktoramı İngiltere'de yaptım ve tezim de İngilizce olarak yayımlandı. Tezimin bazı bölümleri ise yeniden gözden geçirilerek Monologdan Diyaloga ve Dinlerarası Diyalog adlı kitaplarımda Türkçe olarak yayımlandı.
Tezimde 1960'lardan günümüze başta Roma Katolik Kilisesi ve Dünya Kiliseler Birliği olmak üzere Hristiyan kurumsal yapılarının ve bilim insanlarının İslam dinine ve Müslümanlara yönelik tutumlarını ve söylemlerini teolojik açıdan eleştirel olarak analize tabi tuttum.
Bu çalışmada ifade ettiğim tüm hususları bugün de aynen hatta daha eleştirel olarak savunmaktayım. Örneğin bu çalışmada Roma Katolik Kilisesi ve Dünya Kiliseler Birliğinin 20. Yüzyılın ikinci yarısında Hristiyan olmayan dünyaya yönelik başlattığı diyalojik yaklaşımın aslında yeni bir misyon yöntemi olduğu, bu konuda özellikle Müslüman dünyanın uyanık olması gerektiği ifade edildikten sonra, son yıllarda Batılıların Hz. Muhammed'in peygamberliği ve Kur'an'ın Allah'ın Sözüolup olmadığı konularında olumlu değerlendirmelerde bulunmaya başladıkları ancak bunun yeterli olmadığını altını çizerek ifade ettim.
Yine bu çalışmada bazı Hristiyan bilim insanlarının Hz. İsa'nın ilahi tabiata sahip Tanrı oğlu değil, bir Yahudi Peygamberi dolayısıyla da beşer olduğu yönündeki değerlendirmelerinin son derece olumlu bir gelişme olduğunu vurgulayarak Kur'an'ın Hz. İsa algısının kendileri için iyi bir referans olacağını ifade ettim. Kısaca bu tez tamamen Hristiyanların İslam ve Müslüman algısını inceleme konusu yapmaktadır. Dolayısıyla tezde yazılanların iddia edildiği gibi İslami inançlarla hiçbir ilgisi ve alakası yoktur.
Yazınızda bahsettiğinizi daha sonra tarafıma ilettiğiniz eser ise 2005 yılında derleme olarak yayımladığım Yahudi, Hristiyan ve Müslüman Perspektifinden Dinsel Çoğulculuk ve Mutlaklık İddiaları adlı çalışmadır. Bu çalışmanın doktora tezimle hiçbir ilgisi yoktur.
Bu çalışmada şahsıma ait birkaç makale vardır ve bunlardan biri de 2001 yılında İslami Araştırmalar Dergisinde yayımlanan Dinsel Çoğulculuk Üzerine Bir Müslüman Mülahazası başlıklı bölümdür.
Bu bölümde temel olarak sadece tek bir din doğrudur, o da benim dinimdir şeklindeki dışlayıcılık, sadece tek bir din doğrudur ve bu din diğerlerini de kapsamı içine almaktadır şeklindeki kapsayıcılık modellerine karşı kurtuluşa ulaştırma noktasında her din kendi taraftarı gözünde eşit geçerliliğe sahiptir şeklindeki dinsel çoğulculuk modeli baz alınarak Kur'an bağlamında bu modelin argümanlarına nasıl yanıt verilebileceği inceleme konusu yapılmaktadır.
Yazının sonunda da Kur'an verilerinden ve teolojik okumalarımdan hareketle kurtuluşun veya İslami terminolojiyle cennete girmenin teorik iddialarla değil, pratik uygumalarla yani salih amelle olduğu bunun içinde kişinin dini kimliğinin Müslüman, Yahudi, Hristiyan, Budist hiç önemli olmadığı önemli olanın onun inanç, ibadet ve günlük yaşamında diğer insanlarla ilişkisinin yegane ilah olan Yüce Allah'ın iradesine uygun olup olmamasına bağlı olduğu kanaatine ulaştığımın altı çizilmektedir.
İz Yayınlarından çıkan İsa: Tanrı mı İnsan mı? ve Ankara Okulu yayınlarından çıkan Tarihsel İsa adlı çalışmalarımda da Hıristiyan dünyada Hz. İsa'nın geleneksel Hıristiyan düşüncesinde iddia edildiği üzere tanrısal cevhere sahip tanrı oğlu değil, bir beşer ve Yahudi Peygamberi olduğunu ifade eden Hristiyan araştırmacıların görüşleri inceleme konusu yapılmıştır.
Yine bu çalışmalarda İncillerin de Hz. İsa'dan çok sonra oluşturulmuş çalışmalar olduğu hatta bir Hristiyan bilim insanının ifadesiyle İncillerin Hz. İsa döneminde olan olayları olduğu gibi yansıtan eserler değil, onun döneminde olan olayları İncil nakledicilerinin olmasını arzu ettikleri gibi eserlerine yansıttıkları çalışmalar olduğunun altı çizilmektedir.
Yine 2007'de yayımladığım Dinlerarası Diyalog: Mahiyet, İlkeler ve Tartışmalar adlı çalışmamda da ülkemizde özellikle Gülen Cemaatinin diyalog faaliyetlerinden dolayı sıkça gündeme gelen dinlerarası diyalogun ne olduğu, Hıristiyan dünyada nasıl algılandığı, dinlerarası diyalog toplantılarında hangi teolojik konuların gündeme taşınıp tartışıldığı ve dinlerarası diyalogla ilgili ülkemiz gündemindeki temel soruları gündeme getirerek bir diyalog uzmanı olarak bunlara yönelik yanıtlarım okuyucuya sunulmaktadır.
Bu çalışmanın ilk bölümünde kendimizi diğer insanlara anlatmak ve tanıtmak için diyalogun gerekli olduğu vurgulandıktan sonra Hristiyan kesimin (Roma Katolik Kilisesi ve Dünya Kiliseler Birliğinin) diyalogu bir misyonerlik aracı olarak gördükleri hatta yayımladıkları bildirgelerde diyalogun Hristiyan mesajını yaymak için kullanılması gerektiği ifade edilerek eğer diyalog misyonerliğe hizmet etmiyorsa terk edilmesi gerektiğinin altı çizildiği vurgulu bir şekilde ifade edilmektedir.
Çalışmanın ikinci bölümünde de ülkemizde diyalogdan ne anlaşıldığı ve özellikle de Gülen ve cemaatinin diyalog adı altında neler yaptığı, Gülen'in Vatikan ziyareti, dönemin papası papa II. John Paul'a, amacı misyonerlik olan Kilisenin diyalog misyonuna katkıda bulunabilirse kendisini bahtiyar hissedeceğini ifade ettiği mektubu eleştirel bir şekilde analiz edildikten sonra Gülen'in dinlerarası diyalogun başlatıcısı değil, ancak ve ancak şoförü Papa olan dinlerarası diyalog otobüsünün muavini olabileceğinin altı çizilmektedir.
2011 yılında yayımladığım Hz. İsa'ya ne Oldu? adlı çalışmada ise Gülen Cemaatinin önemli yayınlarından biri olan Aksiyon Dergisinin 2003 yılında (Aksiyon sayı 470, 08.12.2003) Hz. İsa ile ilgili yayımladığı İnsanlık onu bekliyor başlıklı sayısında cemaatin önde gelenlerinden Prof. Dr. Suat Yıldırım'ın Hz. İsa'nın tekrar yeryüzüne geleceği beklentisinden hareketle tüm insanlığın onun misyonuna ihtiyacı olduğu, bundan dolayı günümüzde Hristiyan ve Müslümanların onun şahsiyeti etrafında bütünleşerek hem kendilerini hem de insanlığı kurtarmak idealinde olmaları gerektiği şeklindeki sözlerinden hareketle Hristiyan ve İslam kaynaklarında Hz. İsa'nın konumu ve akıbeti sorununu inceleme konusu yapılmaktadır.
Çalışmanın sonunda da Hz. İsa'nın Yüce Allah tarafından vefat ettirildiği ve mesih olarak dünyanın sonuna doğru tekrar geri gelmesinin söz konusu olmadığı sonucuna varılmaktadır. Haddizatında çalışmada tüm dini geleneklerde bir kurtarıcı yani mesih inancı bir şekilde olmasına rağmen, Ra'd suresi 11. ayette ifade edildiği üzere bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe Allah o toplumun durumunu değiştirmez kuralı gereği mesih veya mehdi gibi özel donanımlı kurtarıcıların gelip bizi kurtarmayacağı, kişilerin ve toplumların kendi çabalarının kendilerini kurtaracağının altı çizilmektedir.
Bu kural ve Kur'an verilerine göre Hz. İsa'nın düşmanları tarafından değil, Allah tarafından canının alındığı noktasından hareketle günümüzde mesih veya başka bir isim altında kurtarıcı beklemenin beyhude bir beklenti olduğu ifade edilmektedir.Bilindiği üzere Gülen hareketi dahil benzeri pekçok grup veya hareket kendi meşruluklarını liderlerinin özel donanımlı kurtarıcılar olduğu tezinden ve gizeminden almaktadır.
Eğer tüm insanlığı kurtaracak olan Kur'an mesajı elimizde ve bu mesajın uygulayıcısı olan Hz. Peygamberin örnekliği önümüzdeyken başka bir kurtarıcıya ihtiyacımız olmadığı gerçeğini toplumumuzda yerleştirebilirsek Gülen grubu ve benzeri paralel yapıların toplumumuzda neşvü neva bulmasının önüne geçmemiz mümkün olacaktır. Aksi takdirde bu tür paralel yapıların birinin üstesinden gelirken bir diğerinin ortaya çıkması kaçınılmaz olacaktır.
Yazdığım onlarca makale ve kitapdan bazılarından yaptığım bu alıntılardan görüleceği üzere çalışmalarımda ağırlıklı olarak Hristiyan geleneği ve bu geleneğin sorunlu alanları ile dinlerarası diyalog konusu ve bu konunun ülkemizdeki yansımaları bilimsel bir uslüp ve yaklaşımla ele alınıp incelenmiştir.
Hiçbir çalışmamı kimseyi memnun etmek veya karalamak yada yermek için kaleme almadığım gibi inanmadığım ve savunamayacağım hiçbir şeyi de eserlerimde görüş olarak dillendirmedim. Görüşlerim bazı okuyucuları rahatsız etmiş olabilir ki bu oldukça normaldir.
Eğer herkesin okuduğunda üzerinde düşünmeden hemen kabul edebileceği şeyleri bilimsel çalışma diye yapmış olsaydım, asıl o zaman sorun olurdu. Eleştirilmek bilim insanı için olmazsa olmazdır.
Çünkü bilim insanının yetiştiren ve geliştiren görüşleriyle ilgili yapılan yapıcı eleştirilerdir. Çalışmalarımla ilgili yapıcı ve yol gösterici eleştileri dört gözle okuyuculardan beklediğimi bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Adnan bey son olarak rektör yardımcısı olarak sayın rektörüm Prof. Dr. Hüseyin Akan hocamın desteği ve yol gösterciliği altında yaptıklarımızdan bahsetmek bize düşmez. Bunları paydaşlarımızdan özellikle öğrencilerimizden öğrenebilirsiniz.
Ancak şu noktanın altını çizmek istiyorum. 2000'li yılların ortalarından günümüze değin yazdığım bilimsel yazılara, yaptığım TV konuşmalarına bakınız. (14 Mart 2014 A Haber Deşifre) ve verdiğim demeçlere baktığınızda Gülen cemaati veya diğer bir ifadeyle paralel yapıya karşı bazılarının yaptığı gibi kapalı kapılar ardında değil açık ve aşikar bir şekilde mücadele veren bir kaç bilim insanından biri olduğumu rahatlıkla görebilirsiniz.
Bunu noktayı,sizlerin ve diğer insanların yazdıklarımı ve yaptıklarımı eleştirmemesi için değil, eleştirirken görüşlerimi zikretmeden şahsımı ve dini yaşandımı hedef alıcı ve zan altında bırakıcı değerlendirmeler yapmamanız ve bunu yaptığınızda kimin değirmenine su taşıyacağınızın bilincinde olmanız için ifade etme gereği duydum.
Muhabbetlerimle
Prof. Dr. Mahmut AYDIN
OMÜ Rektör Yardımcısı